Batı'daki Kilise-Devlet (Din-Devlet) münasebetlerinin Ayrımcılık (Seperationism), Birlikçilik (Unionism) ve İç-içecilik /veya/ Karmacılık (Confusionism) olmak üzere üç kategoride mütalea edildiğini belirtmiş ve bazı örnekler vermiştik. Bunlardan da görüldüğü gibi, Batılı ülkelerin ekseriyetinde hakim ve cari olan sistem İç-içecilik veya Birlikçilik olup bir kısmında ise anayasal olarak bir "resmi kilise" vardır ki, bu, Hristiyani literatürde Kilise'nin anlamı göz önüne alındığı takdirde, "resmi din" olarak yorumlanabilecek bir statü demektir. İsveç, Danimarka, İzlanda, Yunanistan, Monako, İspanya, İtalya kadar olmasa da yine de dinin bariz bir ağırlığının görülmekte olduğu Almanya'da Anayasa'nın dibacesinde, Hristiyanlığa atıfta bulunularak, "Alman halkının Tanrı ve insanlar karşısında sorumluluğunun bilincinde olduğu"nun yer almakta olması da, Türkiye'de yaygınca sanılanın ve propaganda edilenin aksine, Batı'da bizim bildiğimiz anlamda bir laikliğin mevcut olmadığının delillerindendir; öyle ki, milli iradenin temsilcisi olarak Millet'ten aldığı vekalet ile iktidara gelen bir siyasi partinin buna benzer bir ifadeyi Anayasa'ya eklemek üzere teşebbüste bulunması durumunda nelerin meydana gelebileceğini tahmin etmek için en alt düzeyde bir zeka dahi kafi olsa gerektir.
Hakikaten, din ile çatışmaların yzyıllarca sürmüş olduğu Batı'da bugün gelinen noktanın Türk Laikliği ile derin farklılıkları o denli fazladır ki, söz gelimi İngilizce'de, bire-bir tercüme edildiğinde "laik adam" manasına gelmesi beklenebilecek "layman" kelimesinin bizim anlayacağımız bir karşılığının bulunmayıp, "laik" kelimesinin kökenine uygun olarak "halk adamı", "sıradan adam" anlamına geldiğini söylemek de ayrı ve düşündürücü bir başka örnek lacaktır.
Kısaca özetleyerek bitirelim: "Laiklik" ibaresinin yer almadığı anayasasının, dini cemaatlerin Devlet ile olan ilişkilerinin düzenlenmesini kantonlara bırakmış bulunduğu İsviçre'de bir tür iç-içe ilkesi geçerli olup, Kantonlar, yaptıkları muhtelif düzenlemelerle, çoğunluğunda Katolisizm olmak üzere, Hristiyanlığın muhtelif mezheplerine çok geniş haklar tanınmış olup, hatta Unterwalden ve Tessin gibi bazı kantonlarda bir "resmi kanton dini (kilisesi)" dahi vardır.
Ayrımcılığın, yani Kilise ile Devlet'in birbirinden irtibatsızlığının hayli yumuşak bir türünün geçerli olduğu Belçika'da, mesela İspanya gibi "birinci din", "imtiyazlı din" bulunmamaktadır, ancak yine orada da "laiklik" şeklinde bir anayasa hükmü mevcut değildir; Anayasa'nın muhtelif maddeleri de her türlü dini inanç, ifade ve ibadet hürriyetini kanun te'minatı altına almıştır.
***
Bütün bunlar içinde Fransa, "Fransız Tekilliği" olarak da anılan resmi laiklik sistemi ile kelimenin tam ve hakiki manasıyla bir istisna olarak durmaktadır. Sert ve agresif bir karakter taşıyan Fransız Laikliği, ilk doğuşundan bugüne kadar Din'i daima potansiyel bir tehdit ve tehlike olarak telakki etmiştir ve etmektedir. Bu, nevi' şahsına münhasır özelliği, hiç şüphesiz nevi' şahsına münhasır tarihi gelişiminin, Fransız Katolisizmi'nin, Fransız Aydınlanmasının ve Fransız milletinin karakterlerinin bir bileşkesidir. Aşırı derecede tutucu – 'muhafazakar' değil 'tutucu' – olan ve hiçbir yumuşamaya yanaşmayan ve yine bu sebeple de Fransa'nın, "Katolisizmin Öz Kızı" ünvanını kazanmasına sebep olan, Roma Katolisizmi'nin "Kayzeryopapist" konumuna karşı mağrur Galya ruhunun başkaldırmasının bir sembolü olarak ortaya çıkan ve bunun içindir ki dini olmaktan ziyade siyasi-milli bir niteliği bulunan ve bu niteliği dolayısıyla da Fransız Milli Katolisizmi olarak da anılan Gallikanizm tecrübesine rağmen Fransa üzerindeki ağır gölgesi yerinden sökülemeyen Fransız Katolisizmi ve çok güçlü materyalist, ateist, deist bir yapısı bulunan Fransız Aydınlanması bu gerginlikte fevkalade belirleyici olmuştur. İhtilal'i müteakiben, kısa bir müddet sonra doğrudan doğruya Din'i hedef alan Hristiyanlıktan Çıkarma hareketi ve bunun mütemmimi olarak aydınlanmacıların Akıl Dini olarak da isimlendirdikleri Tabii Din'den mülhem Vatan Dini'nin icad edilmesi ve hatta resmi din şekline sokularak mabedlerde ayinler yaptırılması ve bu çılgınlık döneminin kapanmasından sonra bile Din'e karşı daima müteyakkız davranılması, Komünist ülkeler hariç, bir başka yerde görülmüş değildir.
İşte, Türkiye'nin, bazı hususlarda farklılıkları olmakla beraber, kendisine örnek ve model aldığı ülke Fransa'dır ve bu da laiklik konusundaki bitmeyen tartışmaların en büyük sebebini oluşturmaktadır: Bu tartışmalar maaelesef, bu sebeple, asla bitmez ve bu toplum da asla huzur bulamaz; çünkü Devlet ile Din arasındaki münasebetleri tanzim eden bu şekliyle Türk Laikliği, Devlet ile Millet arasındaki rızai bir mutabakatın ve bu mutabakat üzere taraflarca benimsenen ve sadakat gösterilen bir mukavelenin değil, bir başka ülkede, başka şartlarda, başka kontekstlerde olgunlaşmış ve vücut bulmuş bir sistemi Türkiye'de güce dayanarak tatbikata koyan ve aynı şekilde güce dayanarak ayakta tutan Devlet'in tek yanlı otoritesinin bir ürünüdür.
|