Demokrasi'nin birden fazla halk ile siyaset mekanizması arasındaki siyaset probleminin değil, sadece bir adet halk ile siyaset mekanizması arasındaki siyaset probleminin çözüm şekli ve metodu olmasının asli sebebi şudur:
Her "halk", kendisini farklılaşmış bir kimlik altında ifade etmektedir. Halbuki beri yandan şurası da bir hakikattir ki, bu şekildeki bir farklılık, farklı bir siyasi talep doğurmaktadır; zira her kimlik, kendisine tekabül eden bir siyasetin de motorudur. Bu hususu şu şekilde de ifade edebiliriz: Kimlik siyasetin hem motoru ve hem de aracıdır.
Çünkü, Halk, kendi kimliğinin dışındaki diğer bir halk ile kimlik farklılığı ve menfaat kesişmesi içerisinde olan bir sosyal birimdir. Her kimlik farklılığı farklı bir "farklı benlik bilinci"ni ve o da "farklı bir siyasi hakimiyet talebi"ni yaratır. Zira, kimlikteki farklılıktan neş'et eden "benlik" bilinci farklılığı, menfaat farklılığını ve menfaat kesişmesini doğuracaktır. Hal böyle olunca, buradan, kaçınılamaz bir şekilde, farklı halklar arasında farklı siyasetler, diğer bir ifade ile, siyaset kesişmeleri; siyasi hakimiyet farklılıklarının ürünü olan siyasi hakimiyet kesişmeleri doğacaktır. Bu kesişmeler ya farklı kimliklerin bir ortak irade ile somutlaştıracakları ortak bir kimlik etrafında şekillenen bir ortak siyasi hakimiyet ile sonuçlanacaktır, ya birisinin diğerini zor ile hakimiyeti alması ile ya da bir ayrılık ile.
Bunlardan birincisi, şu anda Avrupa'nın, mevcut uluslardan daha büyük bir ulus, mevcut ulus-devletlerden daha büyük bir ulus-devlet (Hiper Ulus-Devlet) inşa etmek için büyük gayret sarfettiği ve nihai amacının Birleşik Avrupa Devletleri olduğu aşikar bir hal aldığı söylenebilecek olan Birlik projesidir ve henüz işin başında ve çok büyük engellerle çevrili olmakla da akıbeti meçhuldür.
İkinci şık, tarihen denenmiş ve çağımızda başarı şansı olmayan; kazanana da birşey kazandırtmayan kötü bir yoldur. En son örneklerinden birisi, Yugoslavya'nın dağılmasından sonra çıkan ve Sırplar'ın bütün gayretine rağmen kazanamadıkları Kosova savaşlarında yaşanmıştır. Bir başka örnek, hem de şimdilik nisbeten kazanmış gibi görünmesine rağmen sonu başından belli denebilecek kötü örnek, Rusya Federasyonu örneğidir. Şu halde, çağımızda, şayet aralarında derin kopukluklar meydana gelmişse, farklılıkların bu şekilde bir arada tutulmasının bittiği çağımızda böyle bir yol da şayan-ı tecrübe ve tavsiye olamaz.
Bu durumda, aralarında kapatılamayacak kadar derin yarıklar, kopukluklar teşekkül etmiş bulunan farklılıklar için en uygun olarak sadece "ayrılık" kalmaktadır; ya "ayrılık", ya da bu farklılıkların izale edilmesi, yani homojenleşme neticesinde bir ortak kimlik altında buluşma ile neticelencek olan "birlik ve bütünlük". Maalesef veya değil, bundan başka bir yol henüz akl-ı selime, tecrübeye ve fiili realiteye muvafık düşmemektedir.
***
Öyleyse; Cumhuriyet'in, prensipler bazında doğru olan "homojenlik" projesine karşı, sırf Cumhuriyet ne dedi ise aksini söylemek gibi anlamsız bir muhalefet dürtüsü ile, Türkiye'de, aynı vatan toprakları üzerinde birden ziyade halklar, milletler ve milliyetçilikler telaffuz edenlerin, boğazın dokuz boğum olduğunu hatırlayarak daha bir dikkatle düşünmeleri ve ona göre konuşmaları şart olmaktadır.
İmdi: Soğukkanlılıkla kabul edilmelidir ki; şayet bu ülkede Türk Halkı yanında bir de Kürt Halkı diye ayrı bir halk varsa, yani ana dili Kürtçe olmanın, Kürt soyundan geliyor - veya kendisini öyle hissediyor - olmanın sosyolojik olarak ayrı ve ayrışmış bir birim, bir "halk" kavramı altına konması meşru ise; hatta birçoklarının daha da ileri bir adım atarak yaptığı gibi, işbu Kürt Halkı'nın, "halk" olma sınırını da aşarak, sosyolojik bakımdan bağımsız bir "Millet" bilincine ulaşmış bir birim olarak kabulü ve takdimi ve buna bağlı olarak "Kürt Milliyetçiliği" teriminin kullanılması meşru ise; hiçbir dünyevi güç, bu iki milleti ve iki farklı milliyetçiliği bir arada tutmaya muktedir olamayacaktır.
Çünkü, şuna dikkat etmek gerektir: Bir ülke iki millete - ve iki milliyetçiliğe - dar gelir; iki millet - ve iki milliyetçilik - bir ülkeye sığmaz.
Çünkü, Millet ve Milliyetçilik kavramlarının tabiatı bu neticeyi zaruri kılar.
Çünküler çünküsü: Birbirinden bu kadar derin yarıklarla ayrışmış, birbirinden bu kadar derin farklarla kopma sürecine girmiş iki "halk" ve iki "millet" arasındaki siyaset anlayışı farklılığı, kendi halkının ve/ya milletinin bağımsızlığı istikametinde tecelli edecektir. Bu ise, "kesişme" demektir. Kesişmeler ise ortak bir iradeyi ortadan kaldıracağı için Demokrasi'nin önünü kesecektir. Bu takdirde, yukarıda çok basite indirgenerek hulasa edilen üç şıkkın teker-teker mütalea edilmesi zamanı gelmiştir diyebiliriz.
***
Acaba bu fikir nice doğrudur? Bugün bu fıkrada buna temas etmeyerek sonunu üçüncü bölümde bağlamak üzere burada noktalayacağım; ama bir-iki noktayı hatırlatmadan da geçmek doğru olmayacak:
· Şuna inanıyorum ki, Türkiye'deki Kürtlerin büyükçe bir kısmı, her ne kadar kendisini Kürt olarak tanımlasa da "sosyolojik manada ayrı bir halk" değildir. Çünkü, öncelikle, aksi varid olsaydı bu kadar Türk ile bu kadar Türk evlenemezdi; ve keza, bu kadar Kürt, Türklerin arasına gelip yerleşmek için evini-barkını terketmezdi.
· Ve saniyen: Kendisini Kürt olarak tanımlayan insanların büyük kısmının Kürtçe konuşamaması, yani "ana dili"nden kopmuş olması, onların, iddialarının aksine, sosyolojik olarak Kürt bile olmadıklarının, Kürtlük'ten sakıt olduklarının belgesidir.
· Ve bir de: Bu dayılananlar var ya, Biz Türkler onlara desek ki: "...
***
Pazar günü bu sütunda buluşmak üzere;...
|