NOT: Aynı sayfada karşılıklı olarak Türkçe ve Rusça yayınlanan bir dergi olan "da"daki bu makalenin burada yalnızca Türkçe metni verilmiştir.
İlkin "Siyasetin Tunç Kanunları" olarak andığım şu genel felsefi prensipler bütününü hatırlatmayı gerekli görmekteyim:
Birinci Prensip: Her siyasetin yönelmesi gereken, yüksek insanlık değerlerini tahakkuk ettirmeye matuf olan siyaset, İdeal Politik'tir; buna karşılık her siyasetin mutlaka pratikte riayet etmesi gereken kurallar bütünü de Real Politik'tir. İnsan'da sahip olma ve hükmetme dürtüleri ve bir de buna karşılık, fıtri olarak, güzel ve doğru olanı arama yeteneği ve motivasyonu vardır. İşte bunlardan ikincisi İdeal Politik'in, birincisi de Real Politik'in Arşimet Noktası'nı oluşturur. İdeal Politik mühimdir; "olması gereken"i anlatır; ancak, Real Politik daha da önemlidir; çünkü, İdeal Politik gibi geleceğe ait bir tasavvuru değil, şimdiye ait fiili bir durumu, "olmakta olan"ı anlatır.
İkinci Prensip: İnsan'ın tabiatı, anahatlarıyla ele alındığında, pek fazla değişmez; bir anlamda, Güneş altında değişen birşey yoktur hükmü pratik açısından doğrudur.
Üçüncü Prensip: Real Politik'in önemli bir sonucu da, bir İdeal Politik gayesine yönelirken Real Politik'i gözardı etmemektir; aksi takdirde daha iyiye yönelirken eldekini kaybetmek tehlikesi baş gösterebilir. Machiavelli'nin ifadesiyle, "insanların yaşadıkları tarz ile yaşamaları lazım gelen (arzu ettikleri - D.H.) tarz arasında büyük bir mesafe vardır ki, yapılan şeyleri bırakıp da yapılması lazım gelen şeyleri takip etmek tahaffuzdan ziyade inkiraza yaklaşmak demek olur." [Hükümdar., Bab: XV]
Dördüncü Prensip: Ve yine Real Politik'in en temel kurallarından birisi de, yüksek insanlık ideallerini Güç'ün koruması ve taahhüdü altına almaktır; en mükemmel idealler dahi Güç'ün desteği olmadığı taktirde İdealar Alemi'nde kalmaya mahkumdurlar. Hobbes'un da belirtmiş olduğu gibi, "kılıcın zoru olmadığı takdirde ahidler sadece sözlerden ibaret kalır" [Leviathan; II. Kısım, Bölüm 17].
Beşinci Prensip: Fiziki dünyada olduğu gibi beşeri dünyada da "Atalet" prensibinin bir gereği olarak, tabiatı muktezasınca, Otorite kendi-kendisine sınır çizemez, Kuvvet, kendi-kendisini durduramaz; yayılmaya mütemayildir. Yayılmanın durması ancak ve yalnız, iç amiller ve dış amiller olmak üzere iki amil ile kaabildir. İç amil(ler), Kuvvet'in kendi gelişmesinin bir sonucu olarak limitlerine varması ve artık yayılmaya yetmeyecek bir güç hududuna ulaşması; dış amiller ise, onu dengeleyici kuvvetlerin te'siri olmak üzere iki ana başlığa indirgenebilir. Kant'ın ifade ettiği gibi, "Tabiat (ki bu terimi O "İlahi Takdir" manasında kullanmaktadır - D.H.) her milletin karşısına, onu baskı altında tutan başka bir millet koymuştur" [Ebedi Barış Risalesi., Birinci Ek]. Tabiat'ın bu dengesi bozulursa buradan Emperyalizm çıkar. Şu halde, Kuvvet'in kendiliğinden yayılmasını durmasını beklemek yerine, O'nu kendi dışından frenleyecek karşı-kuvvetler oluşturulmalıdır.
Altıncı Prensip: Her milletin, her kültür ve medeniyetin en önemli ve en dokunulmaz hakkı varlığını, hürriyet ve istiklalini korumaktır; bu sebeple de bunlar tehlikeye girecek olursa, bu hakkını kullanmak hususunda başvurulacak her türlü yol ve metod, derece-derece, meşruiyet kazanacaktır.
Yedinci Prensip: Milletlerarası siyasette ebedi, değişmez dostluklar ve ittifaklar yoktur. Dostluk ve ittifak, Real Politik açısından, "menfaat ortaklığı veya kesişmesi" ile alakalı bir çerçevede ciddiyeti olan bir anlam kazanacaktır. Buna göre; menfaatleri paralelleşenler dost ve/ya müttefik, kesişenler de hasım olmak durumunda bulunabilecekleri gibi, değişen şartlar da yeni dostluklar ve ittifakları zaruri kılabilecektir.
***
Bu şartlar muvacehesinde: Milletler arasında kalıcı barış, dünyayı adilane paylaşma v.b. gibi yüksek insanlık idealleri üzerine kurulu bir Yeni Dünya hedefine yönelik ahlaki temelli bir İdeal Politik asıl hedef olmalıdır. Fakat; insan tabiatının değişmezliği prensibi mucibince daima Real Politik'in göz önünde tutulması kaçınılmazdır. Bunun sonuçlarından birisi de, "daha iyi"ye yönelirken daima, öncelikle, en başta hürriyet ve istiklal olmak üzere, elde mevcut olanın kaybedilmemesi ve bunun yanında da "daha iyi"yi hayata geçirebilmek için icap eden güce sahip olunulması ve keza, Güneş altında değişen pek fazla birşey olmadığına dikkat ederek, yayılmacı, emperyal/kolonyal güçlere karşı, bu güçlerin iç dinamikleri dolayısıyla yayılmasının kendiliğinden durmasının her zaman mümkün ve ayrıca böyle bir beklentinin doğru da olamayacağına binaen, bu yayılmacılığın hedefi olanlarca, karşı koyabilecek muhahlif-güçlerin oluşturulması ve bu yayılmayı onların dışından durdurabilecek dengeleyici kuvvetler te'sis edilmesi ve bu maksatla, değişen şartların eski dostluk ve itifakları değiştirmekte ve yeni dostluk ve ittifakları da zaruri kılmakta olmasının idrak edilmesidir.
Avrasya: Coğrafya Ortaklığından Kader Ortaklığına
İmdi: İnsan tabiatının ne ise öyle kaldığının ve Güneş altında değişen pek fazla birşey olmadığının en bariz örneklerinden birisi de, günümüzde Batı'nın kolonyalizm geleneğinin müsait şartlar zuhur ettiğinde, yüksek insanlık ideallerini gözardı edecek bir şekilde ve hatta onları ismen kullanıp cismen istismar ve ihlal ederek yeniden harekete geçme eğilimi göstermesidir.
Filhakika, saldırgan bir veçheye bürünen Küreselleşme, yirminci asrın son on yıllık döneminden itibaren, Batı-merkezli yeni bir kolonyal yayılmaya dönüşmeye başlamış bulunmaktadır. 1990'ların başından itibaren açıkça telaffuz edilen ve birbirini bütünleyen "medeniyetler çatışması" ve "tarihin sonu" gibi kavramların işaret ettiği en büyük hedef, Liberal Kapitalist Batı'nın Arz'ı kendisi için bir sömürge alanına tahvil etme projesidir. Asli karakterinin hiç değişmediği açıkça anlaşılan, engin bir emperyalist/kolonyalist geleneğe ve tecrübe birikimine sahip bulunan bu yayılmacı gücün, kendi iç dinamiklerinin bir sonucu olarak kendiliğinden durmasını beklemek Real Politik'e aykırıdır; bunun yerine, onun kendi dışından durdulması gerekmektedir. Bunun için de, söz konusu bu yayılmanın, şu anda yönelmesinin işaretlerini verdiği ve pek yakın zamanda yöneleceğine kesin gözüyle bakabileceğimiz ülkelerin, değişen şartlar müvacehesinde, yeni güç birlikleri oluşturması şarttır.
Bu yayılmacılığın Batı içerisinden, kendi aralarında da ihtilaflı olan iki ayrı merkezden geleceğini söyleyebiliriz: ABD ve Avrupa Birliği. ABD'nin insani gayeler maskesi arkasına gizlemeye çalışmasına rağmen mızrağın çuvala sığmaması gibi, emperyal / kolonyal bir emele müteveccih olduğu açıkça sırıtan "Irak Harbi"ne karşı çıkan AB'nin motor ülkelerinin bu görünüşlerinin de, aslında, henüz kendilerinin emperyal / kolonyal bir yayılmaya ABD kadar hazırlıklı olmamalarından mütevellid olduğunu ve o potansiyele vasıl oldukları takdirde aynı fiilleri irtikab etmekten içtinab etmeyeceklerini hesaba katmak, Real Politik'in icaplarındandır.
Yeni-Kolonyalizm'in müstakbel hedeflerinin en başında gelenlerinden birisi ise, hiç kuşkusuz, Avrasya coğrafyasıdır. Bu ise, Avrasya ülkelerinin, tarihin yeni bir kırılma sürecine girdiği bu kritik dönemde Yeni-Kolonyalizm'in bu saldırgan dalgasını kırmak üzere, Tarih'in sorduğu suali iyi anlayarak iyi bir cevap vermek üzere, kader birliği oluşturarak kendi aralarında dostluklar ve ittifaklar te'sis etmek suretiyle istikrarlı bir güç merkezi yaratmalarını tarihi bir zaruret haline getirmektedir.
Bunun zor bir proje olduğu bedihidir. Avrasya coğrafyasındaki ülkelerin bu konuda karşılaşacakları en büyük problem, öncelikle "homojenlik" meselesi ve ikinci olarak da tarihi arkaplanlarında bulunan çatışmalı mazileridir. Avrasya coğrafyası, muhakkak ki, medeniyetler ve kültürler açısından mesela Avrupa kadar homojen değildir. Her ne kadar kelimenin tam anlamıyla homojen, monoblok bir Avrupa'dan söz etmek mümkün değilse de, dünyanın diğer bölgeleriyle mukayese edildiğinde daha homojen bir ortalama Avrupa tanımı yapılabileceği aşikardır. Ancak, farklı tarihi arkaplanlara ve farklı kültürler ve dinlere sahip bulunması hasebiyle, aynı kodları paylaşan Ortalama Avrupa gibi bir Ortalama Avrasya mevzu-u bahs edilememekle beraber, bu mesele, aşılamayacak kadar büyük bir engel teşkil edemez.
İkincisine gelince: Bütün bu zorluklarına karşılık, bir "Avrasya Birliği"nin imkanının muhtemelen en önemli modeli de burada yatmaktadır. Şöyle ki: Avrupalı milletler ve devletlerin bütün kültürel homojenliklerine mukabil mazilerindeki çatışmalar hiç de Avrasya ülkelerini aratmayacak yoğunluk ve kıvamda olmuştur. Nitekim, Avrupa tarihi, aynı zamanda Avrupalıların birbirleri üzerine hükümranlık kurmalarına yönelik kanlı çatışmalar tarihi olarak da okunabilir. Fakat, buna rağmen, "Bir ve Birleşik Bir Avrupa" idealinin, paradoksal bir şekilde en büyük beslenmek kaynaklarından birisini, hatta birçok bakımdan birisini de bazı Avrupa literatüründe "Avrupa İç Savaşları" olarak anılan bu çatışmalar oluşturmaktadır ki onun da özeti şudur: Avrupa kültür ve medeniyetinin ve topyekun Avrupa'nın ve Avrupalı millletlerin bekaası gibi sebeplerden dolayı Avrupalılar, müstakbel felaketlerinin müsebbibi olacak olan ezeli husumetleri ebedi ve kalıcı bir barışa dönüştürmeli, sağlam bir iktisadi işbirliğine dayanan sağlam ve istikrarlı bir siyasi birlikteliğe, hatta daha ileri safhalarında tam bir siyasi bütünlüğe, Churchill'in ifadesiyle, resmi adı ne olursa olsun bir tür Avrupa Birleşik Devletleri'ne dönüştürmelidir; aksi halde, bu durumun devam etmesi, Avrupa'nın ve Avrupalılar'ın sonu demek olacaktır.
Şu halde, Avrupa coğrafyasında Avrupalılar tarafından gerçekleştirilen bu birliğin, aynısı olmamakla beraber - çünkü bir tür Avrasya Birleşik Devletleri ne mümkün ve ne de makbul ve muteberdir - bir benzerinin Avrasya coğrafyasında Avrasyalılar tarafından da gerçekleştirilmesi pekala mümkün olabilir; hatta olmalıdır da.
Zira; mükerreren: Herşeyden önce, dünyanın balansının bozulması ile Küreselleşme'nin almış bulunduğu yeni şekil, bütün Avrasya coğrafyasını ciddi bir biçimde tehdit altında tutmaktadır. Şu anda aktüel olarak, Küresel Kolonyalizm, karşı-konulamaz tek güç konumunda görülen ABD'nin yayılması şeklinde tezahür etmesine karşılık, AB'nin nihai safhasına ulaşabilmesi durumunda sahip olacağı ve ABD'yi dahi aşacak gücü, O'nu da kaçınılmaz olarak, tarihte bütün Avrupalı emperyal ve kolonyallerin yönelmiş olduğu aynı hedeflere yöneltecek ve bu cümleden olmak üzere, Avrasyalılar aleyhinde yayılmaya zorlayacaktır. Yüzölçümü 7,5 milyon kilometrekareye, nüfusu 500 milyona, toplam gayri safi hasılası 10 trilyon dolara baliğ olmuş, yüksek bir askeri güce ulaşmış ve mazisinde engin bir emperyalizm / kolonyalizm birikimi bulunan AB, ya da namı diğer "Yeni Roma" için Avrasya coğrafyası, bakir ve iştiha celbeden açık bir hedef konumuna gelecektir.
Avrasyalıların, Gelecek'in kendi ellerinde olduğunu, hem kendilerinin bekaaları ve hem de dünyanın sulh ve selameti için kalıcı ve adil bir barış zemininde bir araya gelmelerinin zaruretini fehm ü idrak eylemeleri ve Tarih'i iyi okuyamayanların Tarih'e ibret olarak kaydedileceklerini unutmamaları gerektir.
|