"Kırıkkale Faciası", üzerinde fevkalade yoğun zihinsel mesailer harcanması icap eden çok temelli, çok köklü bir problemi, daha doğrusu, ülkemizin ve medeniyetimizin asıl problemini bir daha gündeme getirmiş olmalıydı: "Zihniyet Faciası". Zira, asıl felaket patlayan "imla atölyesi"nde değil, onu patlatan "zihniyet atölyesi"ndedir. Ancak, ne yazık ki medya ve kamuoyu meselenin bu yönünden ziyade seyirlik ve sansasyonel yönüyle ilgilendi. Bu dahi, zihniyet faciasının ne kadar derin ve köklü, dallı-budaklı, kronikleşmiş bir toplumsal hastalık olduğunu göstermeye yeter.
Kırıkkale'deki facia, hergün mebzulen karşılaştığımız ve daha çok karşılacağımız sarsıcı örneklerden sadece birisidir. Ben burada konunun sadece Modern Zihniyet ve Mühendislik ile ilgili yönüne kısaca temas etmek istemekteyim.
Modernite'yi biz para vererek satın alınarak sahip olunabilen bir emtia, çarşıdan alınıp üzerimize giyilebilecek bir elbise gibi görmekteyiz. Son iki asırlık tarihimizin tamamını kaplayan Çağdaşlaşma-Batılılaşma çabalarımızdan ve bu çabaların sonucunda elde edilen trajik başarısızlıklardan açıkça gözlemlenmekte olan bu düşüncenin bizzat kendisi, modernite-karşıtı, anakronik bir zihinsel sakatlıktır.
Modern hayatın en belirgin özelliklerinden birisi de son derece girift ve karmaşık oluşudur ki, bu giriftlik, ancak ve yalnız rasyonel düşünce, veya kısaca rasyonellik ile çözülebilir. Modernite'nin temeli olan "modern zihniyet", kısaca budur. Rasyonel düşünceye ve düzenliliğe sahip olmayan bir zihniyet kesinlikle çağ-dışı bir zihniyettir. Çağ-dışı zihniyetin, karşılaştığı problemler karşısındaki tavrı genellikle şu şekilde ortaya çıkmaktadır: 1: Problemin künhüne vakıf olmaya çalışmadan yüzeysel çözümler aramak, 2: Problemi çözmeye değil geçiştirmeye - amiyane tabiri ile, "idare etmeye" - çalışmak, 3: Bir meçhulü bir başka meçhul ile izah etmeye kalkışmak, 4: Sorumluluğu yıkacak birisini bulup temize çıkmak.
Modernite'nin temelini oluşturan modern zihniyetin, yani rasyonelliğin, kendisini çok bariz bir şekilde gösterdiği somut varlık alanlarının en başında geleni, hiç kuşkusuz, "Mühendislik"tir. Descartes'ın "Felsefe Ağacı" metaforu gibi bir "Modernite Ağacı" metaforu yapacak olursak, diyebiliriz ki, bu ağacın kökleri Felsefi Düşünce, gövdesi Modern Bilimler, dalları ise Mühendislik'tir.
Mühendislik mesleğinin iki maddeden oluşan temel bir ilkesi vardır: 1: Mühendis bir "ön-görücü"dür; 2: Mühendis bir "problem çözücü"dür.
Birinci madde şu demektir: Mühendis, sonradan vuku bulacak olan birşeyi önceden görebilen, hesaplayabilen meslek erbabıdır. Bunu ikinci madde tamamlar: Mühendis, soyut fikirler üreten değil, somut, nesnel, elle tutulan işler yapan, somut eser veren, karşılaşmış olduğu problemi geçiştiren değil temelli çözüme kavuşturan kişi demektir.
İşte, Kırıkkale'de patlayan bombalar, heder olan servetler ve giden canlar, Devlet'i yöneten kafanın moderniteden ve onun temellerinden olan mühendis zihniyetinden ne kadar uzak olduğunu bir kere daha suratımıza çarptı. Cephaneliği patlatan bu bürokrat geri kafa, kendisini şu sualde açığa vurrnuştur: "Patlayacağını nasıl bilebilirdik ki?"
Modernite zor zenaat. Ancak, ümitsiz de olmamalıyız: Çürüyen bir çınarın gövdesinden taze bir filizin uç vermesi gibi, Türk toplumu da Anadolu'dan taze bir uç veriyor.
|