ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Eğitim ve Üniversite Üzerine Bazı Notlar
Durmuş Hocaoğlu

Gelecek Gazetesi / Sayı: 17, 08.06.2001-14.06.2001
I: Okuma-Yazma Mes'elesi
 
Ülkemizde en ziyade şikayet edilen konulardan birisi, toplumumuzda okuma-yazmaya karşı duyulan ilginin azlığıdır. Yerden göğe doğru olan bu olgusal tesbite karşılık, serdedilen sebepler umumiyetle derinlikten mahrum olup, "anlamak"tan ziyade "yargılama"ya yönelik birtakım aydın zaafiyetleri şeklinde tezahür etmektedir. Evet: Türk Milleti'nin, okuma-yazma ile pek ziyade ünsiyet peyda etmiş olmadığını biliyoruz; ancak, anlaşılamayan taraf, "okuma-yazma"nın bir fonksiyonelliğinin bulunmadığı bütün toplumlarda aynı olgusal gerçeklikle karşılaşılmış ve karşılaşılmakta olduğudur. Okuma-yazma'nın bir iş görmediği, bir işlevi (fonksiyonu) olmadığı her toplum, aynı illetle maluldür. Bunun da sebebini ikiye indirgeyebiliriz: Birincisi, tarih içerisinde oluşmuş "otoriteryenizm ve biat geleneği" ve ikincisi de yine ilkiyle birçok irtibatı bulunan "sanayi toplumu olamama"dır. İmdi: "Otoriteryenizm ve biat geleneği" dediğim olgu, insanların, kendi akıllarıyla düşünmekten çekinmeleri ve akıllarını bir "üstün kişi"ye, bir "otorite"ye ipotek etmeleridir. İmdi, böyle bir toplum, tabiatiyle okumaya ihtiyaç duymayacaktır; çünkü nasıl olsa onun yerine düşünen ve herşeyi bilen muktedir ve üstün zatlar, yanılmaz otoriteler mevcuttur. İkincisine gelince: Her türlü sosyal etkinlik, ancak kendisine uygun bir cemiyet içerisinde bir anlam ve bir değer taşır; kullanılmayan aletlerin paslanması, kullanılmayan organların kadükleşmesi gibi, kullanılmayan bilgi ve maharetler de kadükleşir. O sebeple, sosyolojide bilinen şekliyle, nasıl ki bir yamyama okuma-yazma öğretilmesi, onu "okuma-yazma bilen bir yamyam"dan daha ileri bir seviyeye terfi ettirmez ise, gerekli alt-yapılarla teçhiz edilmemiş bir topluma okuma-yazma öğretilmesi ve eğitim verilmesi de o toplumu okuma-yazma bilen ve eğitimli cahil bir toplum olmaktan daha yüksek bir mevkıe terfi ettirmez.
 
İşte, sanayi toplumu, okuma-yazma'yı, sosyal hayatın ayrılmaz bir parçası haline getirmekte ve onu fonksiyonelleştirmektedir; böyle bir toplumda okuma ve yazma, hergün eve alınan ekmek ve içilen su gibi tabii ve zaruri bir ihtiyaca dönüşmekte olduğu için okuma-yazma bilenler sadece okuma-yazma bilen ama okumayan ve yazmayan nomadlardan farklı olarak gerçekten okuyan ve yazan kişiler olmaktadırlar. Çünkü okuma ve yazma, artık bir iş gören bir uzva inkılab etmiş bulunmaktadır.
 
II: Eğitim Seferberliği
 
Üzerinde çok konuşulduğu halde hemen-hemen hep aynı şeylerin bıktırırcasına bir biteviyelikle tekrarlandığı ve hiç sorgulanmadığı birçok alandan birisi olan Eğitim Seferberliği, kelimenin tam manasıyla büyük bir bozgunla sonuçlanmış olan bir seferberliktir. Bir önceki maddede hulasa edilen Otoriteryenizm ve Biat Kültürü ve Sınaileşme problemleri halledilemediği için, esas olarak ciddi hiçbir işe yaramayan bir "okumuş-yazmış, diplomalı boşlar ve cahiller ordusu" üretmekten başka bir netice yaratmayan, Türkiye'yi yüksek düzeyde bir bilgi üreticisi ve tüketicisi ülkeye dönüştürmeye muvaffak olamayan Eğitim Seferberliği'nin getirmiş olduğu bir başka zarar da zaten çok kıt ekonomik kaynaklara sahip olan bu ülkenin bu kaynaklarını verimsiz alanlarda heba etmesidir.
 
Bu seferberliğin kurmaylarının anlayamadığı bir husus da şudur: Bu seferberlik neticesinde, "vurdun mu öldür, verdin mi doyur, herkesi doyurmak isteyen herkesi aç bırakır" özlü deyişlerindeki hikmetli mana tahakkuk etmiş, herkese birden eğitim verilmek istenmesi, hiç kimseye ciddi bir eğitim verilememesi gibi zıt bir sonuca yol açmıştır.
 
Eğitim Seferberliği fikri her ne kadar bir iyi niyet eseri olsa da, yol açmış olduğu bir başka zarar da Öğretmenlik mesleğinin dejenerasyonu olmuştur. Herkesi eğitmek için yola çıkılınca seçilen hedef kitlenin dehşet verici büyüklüğü kaynakların yetmezliğini doğurmuş, bu kıt kaynaklardan öğretmenlere ayrılan maaş ödemeleri de mütemadi surette azalmış ve en nihayet, sefalet mertebesine varmıştır. Böylece "sıradanlaşan" öğretmenlik bir yandan daha henüz fakülte eğitimi safhasında kaliteli öğretmen yetiştirilmesini zorlaştırdığı gibi, diğer yandan da, meslek hayatlarında öğretmenlerin kendilerini mesleklerine adayan insanlar olmasının önünü de adeta bile-bile tıkamıştır.
 
      III: Üniversite ve Üniversiteli
 
Türkiye'nin eğitimdeki başarısızlıklarının ve hatta bazı bakımlardan eskiye kıyasla ileriye gitmek yerine gerileşmesinin ve yozlaşmasının bir sebebi de, Üniversite ve Üniversiteli kavramlarının dejenere edilmesidir. Bu konuda hiç detaylandırmaya girişmeden şunu açıkça söylemek isterim: Gerçek bir üniversiteli gerçek bir liseliden çıkar. Gerçek bir liseli ise öncelikle ve behemehal seviyeli bir bilgi ve bundan daha da mühimi seviyeli bir kültür ile yetişmiş kişi demektir. Halbuki Türkiye bu konularda ileriye gitmek yerine daha da gerilere düşmüş bulunmaktadır ve bu elem verici hal her geçen sene daha da katlanarak devam etmektedir. Bu hususta tipik bir örnek, kültür bilgilerinin cahilce küçümsenmesidir; söz gelimi, "kurbağanın sindirim sistemi neye lazım, Amazon nehrinin uzunluğu neye lazım, Hammurabi kaanunları neye lazım, Aruz vezni neye lazım ..." şeklindeki guya malumat-furuşluk eseri olan cehl-i mürekkeb ile işba halindeki şikayetler, aslında, "biyoloji, coğrafya, tarih, edebiyat ve ilaahir neye lazım" demenin bir başka türüdür. Fakat benim de o zaman bu çirkin fikri müdafaaa edenlere, "ne istiyorsunuz" diye sorma hakkım doğar. Evet: Siz sahiden ne istiyorsunuz? O lazım değil, bu lazım değil; ne lazım? Demek ki sizin istediğiniz bir diploma! Öyleyse alın diplomanızı başınıza çalın!
 
Üniversite mevzuunda mutlaka belirtmeyi gerekli gördüğüm bir başka husus da, birkaç özel alan dışında meslek lisesi mezunlarının üniversiteye alınmasına mani olunmasının zaruretidir. Evet; meslek lisesi mezunları üniversiteye alınmamalıdır; çünkü gerçek bir üniversiteli aynı zamanda bir kültür adamıdır ve o da ancak iyi ve kaliteli bir genel kültür lisesinden yetişebilir! Mesela, meslek liselerinden mezun olanlara mühendislik fakültelerinde okuma hakkı verilmesi, hem kültür bakımından ve hem de matematik ve fizik gibi temel pozitif bilimler alt yapısı bakımından zayıf bir mühendisler ordusunun yetişmesine sebebiyet vermiştir. Halbuki Mühendis, bir teknisyen değil, ondan çok daha fazla birşeydir. Mühendis, hem teorik düşünebilen, yaratıcı zihni faaliyetlerde bulunabilen bir meslek adamıdır, hem de bir kültür adamı.
 
IV: Üniversite ve Dil
 
Üniversitelerimizle ilgi bir başka ciddi bir problem alanı da "Dil"dir. Hiç şüphesiz her millet eğitim ve öğretimini kendi dili ile yapmalıdır; Millet olmanın gayri kaabili içtinab şartlarından birisi de budur. Fakat, Türk Dili'nin maruz kalmış olduğu tahribat, O'nunla ciddi bir medeniyet ve kültür yaratılmasını imkansızlaştırmıştır. Bu durumda ya, ortalama olarak her on senede adeta tasfiye edilmişçesine yenilenen ve bütün ifade kudret ve kaabiliyetini kaybetme derekesine tenzil edilen "bu Türkçe", yani Piyasa Türkçesi birşekilde lağvedilmeli ve gerçek bir Kültür Türkçesi için çalışılmalı veya Üniversite'de bu "piyasa Türkçesi" yerine "yabancı dil" ile eğitim-öğretim yapılmalıdır. Bu hususta çok dikkat çeken bir husus da, Türkçe'yi müdafaa edenlerin bunu ekseriyetle ideolojik bir seviyede yapmaları ve buna mukaabil, tipik bir aydın riyakarlığı örneği sergileyerek, çocuklarını yabancı dil ile eğitim veren müesseselerde okutmak için bütün imkanlarını seferber etmeleridir. Bir yandan Öğretmen hakkında içi boş ve hiçbir değeri olmayan nutuklar irad ederken diğer yandan öğretmeni açlık ve sefalete mahkum eden riyakarlığın, ikiyüzlülüğün bir benzeri olan bu aydın (?) hastalığı, Türkiye'nin en büyük baş belalarından birisi ve hatta birçok yerde en büyüğüdür.
 
Ancak, her ne suretle olursa olsun, Üniversite'de Yabancı Dil problemi çok radikal bir şekilde sıhhatli bir hal tarzına kavuşturulmalıdır. Herkes bilmektedir ki, İngilizce başta olmak üzere, bir batı diline vakıf olmayan bir kişinin bilgisini ve iş imkanlarını geliştirmesi bir yerden sonra tıkanmakta ve imkansızlaşmakta; bu dilleri bilenlerle bilmeyenler arasında muazzam bir fark husule gelmekte ve dil bilmeyen ülke gençleri, ileride telafisi çok müşkil ve hatta birçok halde imkansız olan bir "toplumsal ve kültürel gecikme"ye maruz kalmaktadırlar.
 
V: Eğitim ve Etnik Bumerang Te'siri
 
Genel olarak Eğitim ile ilgili son derece mühim ve fakat bir o kadar da kimsenin dikkat etmediği başka bir husus da, "Etnik Bumerang Te'siri"dir. Ülkenin belirli bir bölgesinde yoğunluk olarak "eşik değer" sınırını aşmış bir etnisitenin mevcudiyeti halinde o bölgede verilecek yaygınlaşmış eğitim-öğretim faaliyetleri, beklenenin aksine, etnik bilinç uyanmasına sebebiyet vermekte, "bütünleştirici" değil "parçalayıcı" bir fonksiyon icra etmektedir. İşte, "Bumerang Te'siri" denen olgu, çok kısaca budur: Atılan silahın geriye gelerek atanı vurması gibi, hedeflenenin tam aksi bir sonucun doğması! Nitekim, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde Türk devletinin açmış olduğu ve bütün masrafını da üstlendiği eğitim-öğretim kurumları, Kürt Etnikçikliği'nin en büyük beslenme kaynaklarının başında gelmektedir; Türk Devleti, dolaylı olarak kendi düşmanını kendi eliyle üretmekte, beslemekte ve büyütmektedir. Eğitim-öğretim kurumlarının kusuru olmaktan ziyade sosyolojik kaanunların bir sonucu olan bu tehlikeli gelişme üzerinde ayrıca ve çok büyük bir hassasiyetle durulması iktiza etmektedir.     
 
***
 
Görüldüğü gibi Eğitim-Öğretim ile alalı olarak zikrettiğimiz şu birkaç mesele dahi yine netice itibariyle gelip muhtelif şekillerde "Siyaset"e dayanmaktadır. Onun içindir ki, her toplumsal mesele aynı zamanda siyasi bir meseledir ve yine onun içindir ki gerçekten modern bir toplum, mutlaka ve behemehal "siyasi" bir toplumdur; yani, Siyaset'i profesyonellerin eline bırakmayıp, bizzat kendisi yapan "aydınlanmış" bir toplum!
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 216,07 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim