Alparslan Türkeş'in vefatı iki haftasını doldurmak üzere ve artık MHP'de parti genel başkanlığı mücadelesi - veya yarışı - yavaş yavaş başlamış bulunuyor. Elbette normal olan budur; hayat hükmünü icra edecektir. "Ölenle ölünmez" atasözü, boş bir teselli değil, tarihi bir tecrübenin ürünü olan evrensel bir ilkedir. MHP kadrolarının, en isabetli ve hayırlı bir karara varmaları en halisane temennimdir.
***
Henüz ortada kesinleşmiş bir durum söz konusu değil; fotoğraf çok flu. Fakat, Parti genel başkanlığı seçiminin, sadece bir genel başkanlık seçimi olmayıp, bir anlamda MHP'nin geleceğinin, "Yeni MHP"nin ipuçlarını vereceğini söylemek mümkündür. Bu arada, şimdilik, Tuğrul Türkeş lehinde bir atmosferin teşekkül etmekte olduğu da görülmekte gibi. Ancak, Tuğrul Türkeş'in "Genel Başkan Tuğrul Türkeş" olmaktan daha ileriye gidip, "Türkeş" olması uzak bir ihtimal olarak kabul edilmelidir.
Alparslan Türkeş'in Başbuğ, yani "kurucu büyük usta" olmasının, karizmatik ve efsaneleşmiş kişiliğinin, ve bütün bunların tevlid ettiği, kendisine karşı duyulan fevkalade büyük saygının, onu parti içerisinde tartışılamaz bir konuma getirmiş olduğu tartışılamaz bir husustur. Ancak, artık bu dönemin kapanmış olması iktiza etmektedir. "Artık bundan sonra başbuğ olmayacak, sadece genel başkan olacak" manifestosu, "artık bundan sonra tartışılamaz lider olmayacak" anlamında kullanılmış olsa gerektir.
Bu arada, henüz genel başkanlık gerçek bir aleni mücadele konusu halini almamış olmasına rağmen, bazı partililerin tavrının sinirli, sert ve gergin olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle, "Parti'ye dışarıdan müdahalede bulunulması" olarak algılanan durumlar için bu sinirlilik ve sertlik daha da bariz bir hal almaktadır. Parti'ye dışarıdan fiili müdahale elbette siyasi nezakete aykırıdır; ancak bu sert tavırların faydalı olabileceği de iddia edilemez. Böyle bir tavır, herşeyden önce, MHP'nin bizzat kendisni aşmış olan Ülkücülük için büyük zarar verecektir.
***
Artık MHP mensupları, meseleyi daha geniş bir çerçevede, soğukkanlıkla ve filozofca ele almak mecburiyetindedirler. O takdirde, yapılması gereken ilk iş, bir "ideolojik yeniden yapılanma" olacaktır. Bunun asli sebebi, şudur: Kabul edilmelidir ki, bir ideye ve/veya ideolojiye bizzat onun mensupları tarafından verilebilecek en büyük zararlardan birisi, hatta birçok bakımlardan birincisi, onun dondurulmasıdır. Hayat'ın daimi surette değişme içinde olduğu bir varlık küresinde dondurulan her ide ve/veya ideoloji, bir şekilde kadükleşmeye, tasfiyeye mahkum edilir.
İşbu "ideolojik yeniden yapılanma"da göz önüne alınması gereken ilk ve en önemli husus, "Ülkücülük" ile "MHP'lilik" arasındaki birleşme ve ayrılma noktalarının iyice tesbiti olacaktır.
Ülkücülük, Türk Milliyetçiliği'nin çok özel bir versiyonudur. Kurucusu Alparslan Türkeş ve Baba Ocağı da MHP'dir. Ancak, Ülkücülük, ilginç bir "gelişme" göstererek kurucusunu aşmış ve bu sebeple de baba ocağına sığmaz olmuştur. Ülkücülük, Türkeş'in şahsından da, MHP'den de daha büyük ve daha önemlidir. Kişiler ölür, fikirler yaşar.
Artık, "farklı içtihada sahip ülkücülükler", daha açık bir deyimle, tekil bir "Ülkücülük" yerine aynı öze bağlı, ama farklı içtihadlara dayalı çoğul "Ülkücülükler", gözü kapalı reddedilmesi mümkün olmayan fiili bir vakıa, bir realitedir. Bu durum, yani özde birlik fakat içtihadda farklılık, bir sapma, dalalet ve hele "hıyanet" olarak değil, tam tersine, sıhhat alameti, Ülkücülük'ün gelişmesi olarak yorumlanmalı; içtihad'ı teşvik eden, hatta, hatalı içtihadı dahi "sevap" addeden temel akaid düsturu unutulmamalıdır.
Bu sebebe binaen, "MHP dışında ülkücü olamaz" iddiası terkedilmelidir.
Bundan dolaydır ki, bütün ülkücüler "MHP'li" değildir; ancak, MHP, her ülkücü için "Baba Ocağı" demektir. Bu sebeple, ister MHP'de, ister başka bir partide bulunsun, ister hiçbir partinin hiçbir surette mensub ve müntesibi olmasın, "ülkücü, her yerde ülkücüdür". Üç Hilalli Bayrak'ı her gördüğünde yüreğinden bir şeyler kopmayan bir tek ülkücü yoktur.
Ve yine bunun içindir ki, MHP'yi ilgilendiren herşey, en genel ve kuşatıcı konteksti bütün Dünya Türklüğü olmak üzere, bütün Türkiye'yi, bütün milliyetçi camiayı, ama özellikle bütün ülkücüleri ilgilendirir. Tabii ki bunun zıddı da aynen geçerlidir: Bütün bunları ilgilendiren her şey, MHP'yi de doğrudan ilgilendirir, ilgilendirmelidir.
Hasılı, MHP herhangi bir parti değildir. MHP'li olsun ya da olmasın, her ülkücü, bir anlamda, kendisini MHP'nin tabii üyesi addeder.
Bu itibarla, MHP yöneticilerinin, genel başkanlık yarışını bu bilinç ile yapmaları, Tarih'in onların omuzlarına yüklediği bir görev olarak kabul edilmelidir.
|