ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Siyasi Milliyetçiliğin İflası: VIII
Durmuş Hocaoğlu

Muhalif Gazetesi / Sayı: 40; 20.10.2000-26.10.2000
DEVLET PROBLEMİ: I
 
 
Siyasi Milliyetçilik, Açık (Manifest) Milliyetçilik de olabilir Kapalı (Secret) Milliyetçilik veya Zımni (Latent) Milliyetçilik de. Osmanlı'nın milliyetçiliği zımni/kapalıdır, Cumhuriyet'i kuran iradeninki ise açık. Daha doğrusu: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte milliyetçilik kapalı formdan açık forma yönelmiş, Atatürk ile birlikte bir açık milliyetçilik formuna kavuşmuştur. Ancak, her milliyetçilik nev'inde, her zaman için, daima bir Devlet Problemi söz konusudur. 
 
İmdi, "Devlet Problemi" terimi ile iki anlam kastetmekteyim. Birincisi: Felsefi bir terim olarak, üzerinde yoğun ve spesifik felsefi mesai sarfedilmesi gereken bir alan olması manasındadır. Söz gelimi, "felsefe problemleri" dendiğinde, dil felsefesi, tarih felsefesi, varlık felsefesi gibi spesifik alanlar yanında yer alan Devlet Felsefesi de felsefi bir problem alanıdır; Devlet Problemi terimi de bu kontekst çerçevesinde böyle bir mana taşımaktadır.
 
İkincisi ise, yine birincisi ile yakın bir irtibat içerisinde olmakla birlikte, daha başka açılımları olan bir anlam taşır: Devlet'in, içtimai hayatımızda doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya koymuş olduğu ve halledilmesi gereken meseleler.
 
İmdi: Bir problem alanı olarak Devlet, veya diğer adıyla "Devlet Problemi", marazi bir saplantı halinde açığa çıktığı Açık Siyasi Milliyetçilik'in rafinerizasyonuna ciddi manada bir engel teşkil etmiştir ve el-an dahi etmeye devam etmektedir: Çünkü, günümüzde, Siyasi Milliyetçilik'in iflasının en baş sebeplerinden birisi, bu problemden kaynaklanmaktadır.
 
Biz burada bu problemi her iki yönüyle birlikte kısaca ele alarak incelemeye çalışacağız.
 
***
 
Devlet Problemi'ni şu başlıklar altında dercedebiliriz: 
1: Varlık Problemi
 
Devlet, var olmak için kendine yeterli bir varlık, bir "kendinden varlık" mıdır, yoksa varlığını başka birşeye/şeylere borçlu olan bir "gayriden varlık" mıdır? Bu problem, aynı zamanda diğer problemlerin de içerisinde zımnen gömülü olduğu en mühim problem alanıdır. Buna göre: Devlet şayet bir kendinden varlık olarak algılanmakta ise, bu, O'nun hem tarihi/kronolojik olarak Toplum'dan/Millet'ten önce var ve hem de aynı zamanda var-olmak için ona muhtaç olmaması; tam aksine, Toplum'un/Millet'in ona muhtaç olması gibi bir sonuç hasıl edecektir. Aksi kabul edildiği takdirde, bu bizi, Devlet'in hem tarihi/kronolojik olarak ve hem de menşe' olarak ikincilleştirilmesi, Toplum'un/Millet'in öne alınması neticesine götürecektir.
 
2: Meşruiyet Problemi
 
Bu problem alanı, Devlet'in meşruiyetinin menşe'inin analiz edildiği alandır. "Meşruiyet", Devlet ile herhangi bir güç merciini ayırdeden ve ona "devlet" sıfatının verilmesine imkan veren şartları tahlil eden temel kavramdır.
 
Devlet, bir toplumun bütününe şamil, en üst düzeyde ve tekelci ve rakipsiz olarak müeyyide uygulayabilen bir "Güç Mercii"dir; ancak, herhangi bir güç mercii değil, meşruiyeti olan, meşru bir güç mercidir; bu kavram, yani Meşruiyet, Devlet ile herhangi bir güç merciini biribirinden kesin-kes tefrik etmemize imkan verir. Şayet Meşruiyet şartı olmayacak olursa, bu bizi, zorbalıklar ve baskılar karşısında boyun eğmeyi meşrulaştırmaya götürür.
 
Şimdi problem şu şekli almaktadır: Devlet'in bu meşruiyeti nereden, hangi kaynaktan gelmektedir? Bu suale verilen cevaplar kümesine göre devlet modellerini ana hatlarıyla iki asli gruba taksim edebiliriz:
 
a: Transandantal (Kutsal) Devlet: Meşruiyetini başka hiçbir merciden değil doğrudan kendisinden veya kendisini de aşan daha üst bir transandantal merciden alan devlet modelidir.
 
b: Enstrümantal (Araçsal) Devlet: Meşruiyetini Toplum'dan alan devlet modelidir.
 
Buna göre: Transandantal (Kutsal) Devlet, meşruiyetini doğrudan toplumundan almadığı için, toplumunun kendisine biat ve itaat ile mükellef olduğunu kabul eder. Buna mukabil, Enstrümantal (Araçsal) Devlet'in meşruiyetinin menşe'i toplumu olduğu için, bu devlet, toplumunu kendisine biat ve itaat ettirmek yerine kendisi toplumuna biat ve itaat eden devlettir.
 
3: Değer Problemi
 
Değer Problemi terimi ile, birincisi, bir müessese olarak Devlet'in zati ehemmiyeti ve diğeri de Devlet'in "ehemmiyetler hiyerarşisi"ndeki yeri olmak üzere iki ayrı ve birbirini bütünleyen iki anlam kastetmekteyim.
 
İmdi; işlevi ve hikmet-i vücudu, muayyen bir cemiyeti total olarak sevk ve idare etmek, ona hizmet etmek olan rakipsiz ve alternatifsiz tek ve biricik kurum olarak tanımlanabilecek olan Devlet, aynı zamanda, "siyasi gücün (otoritenin) en üst düzeyde kurumsallaşması" olarak da tanımlanabilir. Bu çerçevede, Devlet'in, değerlerinin tahlil edilebileceği, iki ayrı veçhesinin bulunduğuna hükmedebiliriz: Birincisi, bir toplumun temel varlık şartı olarak Devlet ve ikincisi de en büyük güç merkezi olarak Devlet.
 
Devlet'in zati öneminin ortaya çıktığı bir alan olan birinci veçhesiyle Devlet, bu nokta-i nazardan fevkalade azim ve fevkalade yüksek bir zati değer taşımakta ve bütün beşeri müesseseler içerisinde en yüksek, birinci dereceden hayati önemi haiz, çok asaletli, çok kutlu, çok yüce bir müessese olmaktadır. Zira, öncelikle, insan ancak toplum içerisinde insan olmaktadır. Beri yandan, Toplum ise düzen idesinden ayrı telakki edilemez; hatta Toplum, bizzat 'düzen' demektir dahi diyebiliriz. İşte, Devlet'in zati önemi burada ortaya çıkmaktadır: Devlet, "düzen" fikrinin somutlaşmış ifadesidir ve bu sebeple de bizatihi "düzen" demek olan içtimai var-oluşun lazım-ı gayri müfarik, temel varlık şartı olmaktadır. Bu veçhesiyle Devlet, toplumsal varlığın fiziksel gövdesini, onun var-olabilmekliğinin ve var-olmaya devame debilmekliğinin de te'minatını teşkil etmektedir. Fakat Devlet'in zati önemi sadece bu kadarla tahdit edilemez: Devlet, aynı zamanda, Hürriyet'in de en ilk ve en temel şartı ve te'minatı olmaktadır. Zira, "herhangi birşey" olabilmek için öncelikle "var-olan birşey" olmak gerektir. İşte, toplumsal açıdan hür olmak önce var-olmayı ve "var-olan birşey" olmak da, ancak Devlet sahibi olmayı zaruri kılmaktadır. Devlet'in, Çiçero'nun ifadesiyle, yerine göre, herşeyden daha önemli olabilmesi de bundan ileri gelmektedir.
 
Devlet'in "ehemmiyetler hiyerarşisi"ndeki yerine gelince: Burada Devlet'in zati önemi, Fert, Toplum/Millet, Vatan, Tarih gibi diğer değer elemanlarından oluşan Değerler Hiyerarşisi'ndeki yeri etüd edilecektir. Devlet'in fevkalhad mühim, hatta, yerine göre, bazan herşeyden daha mühim olduğunu söyledik; ama bu ehemmiyet, diğer ehemmiyetliler ile birlikte kıyaslandığında her zaman ve her ahvalde hep tepede, hep önde, hep birinci sırada mıdır? 
 
İmdi; toplumsal hayatın değerler hiyerarşisinde Devlet'in, Vatan'dan ve Fert'ten önce gelmekte olduğunu bila tereddüt, söyleyebiliriz.
 
Evet: Devlet Vatan'dan daha önemlidir; zira, evvelen, Devletsiz bir vatan sadece bir yaşama alanıdır, bir arazidir. Arazi'yi Vatan'a inkılab ettiren şey, ikidir: Millet (Toplum) ve Devlet. Saniyen, Vatan kuantik değildir, parçalıdır, cüzlerden oluşmuş bir külldür; yani, zor tercih anlarında Vatan'ın "bir kısmı"nın kaybedilebilmesine rıza gösterilebilir, ama böyle birşey Devlet için mevzaubahs olamaz; çünkü, Devlet, cüzlerden oluşmuş bir küll değildir, bölünmez bir som bütünlüktür, bir 'kuvanta'dır, gayri kaabil-i inkısamdır; taksim ve tecezzi kabul etmez; o yüzden "Devlet'in bir kısmı" diye birşey telaffuz edilemez. Salisen, Vatan'ın Devlet'e olan ihtiyaç ve bağımlılığı Devlet'in Vatan'a olan ihtiyaç ve bağımlılığından daha ziyadedir.
 
Badehu; Devlet, Fert'ten de daha önemlidir. Zira: Evvelen, Ferd'i insanlaştıran içtimai nizam, onu da te'min eden Devlet'tir. Saniyen: Fert, anlıktır, spontanedir, kesiklidir; fena ile maluldür; o, Geçmiş ve Gelecek arasındaki kısacık Şimdi'de bir an için asılı durandır; "şimdi ve burada olan"dır, bugün var-olan, yarın yok olacak-olandır; halbuki Devlet, fena illetinden müstağni olup, bekaa sahibidir; Geçmiş'i olduğu gibi Gelecek'i de ihata etmektedir; süreklidir; "dün" olduğu gibi, aynı zamanda, "şimdi ve yarın olan"dır, hem bugün var-olmakta-olan ve hem de yarın var-olacak olandır. Devlet, hem bugünün fertleri, hem yarının fertleri için, yani "toplum" denen süreklilik için var-olandır. Devlet'in Ferd'e nisbetle haiz olduğu bu ehemmiyet kıdemi Ferd'in silinmesi ve ezilmesi için bir hüccet olarak kullanılamaz; bu kıdem, Ferd'in ve Cemiyet'in mevcudiyeti, hürriyeti ve haysiyeti ve tüm bunların temadiyeti açısındandır. Fakat, bu kıdem bazı kritik hallerde o raddeye dayanabilir ki, Ferd'in değeri Devlet (ve Vatan) yanında 'hiç'e müncer dahi olabilir. Devlet (ve Vatan) için fertlerin canlarının ve kanlarının istenebilmesinin meşruiyeti buradan gelmektedir; zor ve dar günlerde, kritik tercih noktalarında, Devlet (ve Vatan) için Fert feda edilebilir, edilmeldir de; ama fertler için Devlet (ve Vatan) feda edilemez.
 
Fakat Devlet, ehemmiyetler hiyerarşisinde mutlak manada zirvede midir?
 
İmdi: Devlet'i ontolojik açıdan "kendinden" ve "kadim" ve meşruiyet açısından da "transandantal" olarak kabul eden bir felsefenin veya siyasi doktrinin, O'nu ehemmiyetler hiyerarşisinde en başa oturtacağı muhakkaktır. Bu vazıyette Millet dahi Devlet'e nazaran tali bir ehemmiyet sahibi olacaktır. Fakat aksi halde, yani Devlet'i ontolojik açıdan "gayriden" ve "hadis" ve meşruiyet açısından da "enstrümantal" olarak kabul eden bir felsefe veya siyasi doktrin ise, ehemmiyetler hiyerarşisinde en başa Millet'i vaz' edecek ve Devlet'i talileştirecektir. Zira, bu halde, tek başına bir varlığı, manası ve değeri kalmayan Devlet'in varlığı, manası ve değeri, "toplum" (millet) denen sürekliliğe tabi olacaktır.
 
Ancak, beri yandan, Millet'in de bir tarihi süreç olduğu ve Tarih kavramı altına konmadan anlamlandırılamayacağına dikkat edilmelidir. Toplum'un "tarih"te teşekkül, teşahhus ve tecessüm etmiş şekli "millet", sadece "bugün"e tabi olan, Şimdi'yi yaşayan şekli ise "halk"tır.
 
Şu halde, Devlet, birbirinin tamamlayıcısı olan iki şey için vardır ve bu iki şeye karşı sorumludur: Tarih ve Millet/Toplum.
 
Bu şerait tahtında, Vatan dahi burada Toplum'dan sonra gelmek durumunda olacaktır.
 
Devlet, toplumsal var-oluşu sağlamak ve devam ettirmek için toplum üzerinde, en üst düzeyde bir hakimiyet kurmak durumundadır; daha doğrusu, Devlet, budur. Fakat, bu en yüce dünyevi güç, ancak ve yalnız şu iki şeyle 'birlikte' ve/veya 'için' bir anlam taşımaktadır: Öncelikle ve özellikle Toplum (Millet) 'için' ve sonra da Vatan 'ile'. Mücerret bir kavram olan "devlet"e, somut ve gerçek bir varlık niteliği kazandıran bu iki unsurudur: "Vatan", devletin formu, "toplum" (millet) ise malzemesidir. Bu iki asli unsurundan, özellikle Millet'ten soyutlanmış olan bir devlet, anlamını; eğer karşısında olursa esbabı mucibesini, varlık ve meşruiyet gerekçesini kaybetmiş, ya da en azından zedelemiştir. Bunun da somut anlamı, tüzel ve kurumsal bir kişilik olan Devlet'in, "devlet gücü" denen o en büyük gücü elinde tutan "gerçek kişiler"in ve bu gerçek kişilerden oluşmuş kurumların hükümranlık aracı olması, yukarıda sözünü etmiş bulunduğumuz, 'kendisi için var-olma'nın da müşahhas olarak, 'bu kişi ve kurumlar için var-olma' keyfiyetine dönüşmesi demektir.
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 226,78 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim