Demokrasi'nin ne kadar uzun süren ve ne kadar meşakketli bir süreç olduğunun en büyük şahidi, bizzat demokrasi tarihidir. Bu süreç öylesine uzundur ki, henüz sonuna kadar giden çıkmamıştır; belki de Demokrasi, hiçbir zaman tam olarak gerçekleşemeyecek olan bir limit haldir.
Evet; "Tam Demokrasi" belki de hiçbir zaman tam olarak gerçekleşemeyecek olan, ancak limit olarak yaklaşılabilecek bir ütopya; fakat biz "ideal" ile değil de şu anda Batı'daki "real" demokrasileri elde etmeye çalışmanın dahi başlarındayız.
Bu Real Demokrasi'ye vasıl olabilmek için de, birisi uzun vadede ve diğeri de kısa vadede semere veren iki önemli şartı bulunduğunu söyleyebiliriz. Uzun vadede sağlanabilecek olan demokrasi şartı, birkaç madde halinde çok kısaca şu şekilde özetlenebilir: Maddi şartlar olarak, kalkınmış, refaha kavuşmuş bir sanayi toplumu hatta post-sanayi toplumu olunması; milli gelirin mutlaka bu şekilde bir üretimden kaynaklanıyor - mesela petrol üreticisi ülkelerin yüksek milli geliri gerçek bir üretimden değil de tabii servet satışından ileri geldiği için bu şartı sağlamaz - ve yüksek olması; gelir dağılımının en az dengesiz olması; manevi / moral şartlar olarak da, çok iyi ve gerçekten bir değeri olan ve yaygın bir eğitimin olması; demokrasi kültürünün kitlelerin ruhunda yerleşmiş olması; haklar, görevler ve özgürlükler bilincinin yerleşmesi; bilhassa iç-özgürlüğün gelişmiş, hata yapmayan fikir ve siyaset otoritesi itikaadının silinmiş olması vesaire, vesaire...
Fakat bütün bunlar, Demokrasi'nin asıl ve en sağlam teminatları olmakla beraber, çok uzun bir zamanı gerekli kılmak gibi ciddi bir mahzur taşımaktadırlar. Bu, çok ciddi bir mahzurdur; çünkü el'an yaşamakta olan milyonlarca insan bu şartların tam manasıyla tahakkuk edeceği vakte kadar yaşayamacaktır. Bu, o insnalar için üzücüdür. Bu talihsizlerden birisi de bu satırların yazarı olan bendenizim - tabii sizler de. Evet, kendim için "talihsiz" sıfatını kullanbilirim; bu noktai nazardan talihsiz olduğum bedihi bir hakikattir. Çünkü, canımdan çok sevdiğim bu ülke, ülkem, vatanım, Türkiye'm, maalesef ve maatteessüf Hürriyet'in doya-doya soluklanabildiği bir memleket değil; ve yine maalesef ve maatteessüf benim de önümde çok uzun yıllar yok; ve - burasına maalesef ve maatteessüf demem gerektiğini düşünmüyorum - bu dünyaya da bir kereden fazla gelecek değilim; 'hadi bana müsaade' deyip de gittim mi, geriye dönüş yok. Yani, hasılı dostlar, Hayat kısa, tek perdelik bir oyun; vakit dar; ölmeden, henüz elim-kolum tutarken, gözüm görür kulağım işitir halde iken - Rabbinm erzelil-ömr'den muhahafaza etsin - tadabildiğim kadar hürriyet tatmak istiyorum.
Demokrasi zaten ne için istenir ki?
Öyleyse, netice: Yüzyıl sonrası için plan yapalım; amenna! Ama, şimdi de elimizden geldiği, kudtretimiz elverdiği, tahakkuk ettirebildiğimiz ölçüde, hayatta iken de, Demokrasi'nin, yani, haklar ve hürriyyetler nizamının nimetleri ile nimettar olalım. Bunun haksız bir talep olduğu kanaatinde değilim; ne dersiniz?
Kaldı ki, söz konusu bu kısa vadeli demokrasi şartları, uzun vadede semere verecek olan gelişmelerin de ön-hazırlayıcıları mahiyetindedirler. Yani "kısa vade" ibaresi, kat'iyen "gelip-geçici; muvakkat" gibi bir manada anlaşılmamalıdır; "kısa vade", aslında "uzun vade"nin şartıdır.
Tabiatiyle, bilmek durumundayız ki, herşey gibi bunun da bir bedeli var; Demokrasi, bir "otorite sınırlandırılması" olduğuna göre, bu sınırlandırmayı, "otoritesi sınırlandırılacak olan kudret mercileri"nden bekleyemeyiz. Bu, Eşya'nın tabiatına aykırı olur. Zira, genel-geçerli bir evrensel kanun olarak, hiçbir kudret mercii kendi kudretine kendi eliyle sınır koy(a)maz.
Demokrasi, "verme" değil, "alma" esasına dayalıdır: Elinde büyük ve mütehakkim, kontrol edilemeyen güçler tutan, hesap vermeyen, vermeyi düşünmeyen büyük otoritelere karşı, Bizler, yani Halk arasında; yani otoritesini tahd1id etmeyi düşündüğümüz "Büyük Güç Sahibi" - Hobbes'un deyimiyle: "Egemen Güç" - ile, O'nun karşısına dikilip de O'ndan hak talep edecek olan Bizler arasında, işin başında, muazzam bir güç dengesizliği vardır. Bu güç dengesizliği öylesine ürkütücüdür ki, Demokrasi'nin tesisi için mutlaka aşılması gereken bu merhaleyi, arslanın ağzından ekmek almaya teşbih edebiliriz.
İşte, biz Halk için bu güçlüğü altedebilmenin, arslanın ağzından ekmek almanın en mühim ve ihmal edilmemesi gereken temel bir şartı vardır: Dayanışma.
Dayanışma, birlikten kuvvetin doğması ve bu kuvvetin zamanla en büyük, en karşı konulamaz otoriteleri bile dize getirmesi için vazgeçilmez bir şarttır ve haklar ve hürriyetler talep edenler için alternatifi olmayan tek ve mecburi bir tercihtir.
***
Bu konuya yarın devam edelim...
|