Bugün 21 Şubat; Bayburt'un Rus işgalinden kurtuluşunun 82nci yıldönümü.
***
Bayburt'un son iki asırdaki tarihi bir Rus kabusu ile örülmüştür. Doğu Anadolu'nun bu güzel beldesi, Rus'u ilk defa 1828 Osmanlı-Rus harbinin sonunda tanımıştır. Yeniçeri ordusunun lağvedilmiş, "Asakir-i Mansure-i Muhammediye"nin ise henüz rüşdünü ispat etmeye muvaffak olamamış bulunduğu bu harpte Ruslar Bayburt'a kadar gelmişler ve şehri kuşatmışlardır; general Paskeviç'in topları Bayburt kalesinin Duduzar tarafını tamamiyle tahrip etmiş, Kale'nin içi kamilen yıkılmıştır. Bayburt'u kurtaran, başlarında hocaları olmak üzere Çoruh nehrinin suyunu Hart ovasına yayıp ovayı geçilmez bir bataklığa dönüştüren medrese talebeleri ile onların yanında yer alan Bayburt ahalisinin sivil direnişi olmuştur. 1878-79 Rus harbinde Rus ordusu Erzurum'u zorlamış olmasına rağmen Bayburt'a girememiştir. Bayburt'un asıl felaketi Birinci Cihan Harbi'ndeki Rus işgali ve Batı ve Rus destekli Ermenilerin yaptıkları çetecilikler ve katliamlar olmuştur.
Birinci Cihan Harbi sonunda mağlup olan Türk kuvvetlerinin çekilmesi ile Bayburt 1916 senesinde Rus işgaline girmiş, bu işgal iki yıl sürdükten sonra 1918 senesinin şubat ayında nihayete ermiştir. Yine hem bu tarihlerden önce ve hem de sonra, Ermeni katliamları olmuştur. Hatta Ruslar, kendileri "düvel-i muazzama"dan olmakla birçok büyük katliamı pis işler maşası gibi kullandıkları Ermenilere yaptırmışlardır.
***
Her Bayburt'lu gibi ben de Bayburt'un işgali, Ermenilerin ve Rusların yaptığı katliam ve zulümler, sonra şehrin işgalden kurtuluşu ile ilgili bitmez tükenmez ve herbirisi yalansız, dolansız, katkısız, hilafsız, noksanı olan, fazlası olmayan, gerçekten gerçek olan şahsi tecrübeleri dinleyerek, hatta adeta yaşayarak büyüdüm. Herbirisi gerçek birer hayat hikayesi olan bu dehşet maceralarını dinlerken o çocuk halimle zaman-zaman gözlerim dolardı; zaman-zaman da öfkelenirdim, yumruklarımı sıkardım, intikam planları kurardım. Yiğitler yiğidi İrfani'nin Ermeniler tarafından tuzağa düşürülüp şehid edilmesi ve vahşi hayvanlar gibi cesedine saldırılıp göğsüne balta ile haç işaretlenmesi bugün bile bütün soğukkanlılığımı elimden almaktadır. İşgal'i dinlerken ne kadar öfkeli olursam, Kurtuluş'u dinlerken de o kadar coşkulu olurdum. Şehir'e Rusların girişini dinlerken ne kadar öfkeli isem, ahalinin tabiri ile "İslam Askeri"nin gelişinin başlangıcı olan "Top Patlaması" hikayesini dinlerken de onca neş'eli olurdum; sevinçten gözlerim yaşarır, boğazım tıkanırdı.
Nesilden nesile aktarılan bu tecrübeler Bayburt insanının bilinç altına kadar işlemiştir. Her Bayburtlu gibi benim için de bu sebeple Hürriyet, Vatan, Devlet, Bayrak akıl almaz derecede önemli, kutlu varlıklar anlamına gelmektedir. Çünkü bizler, toprağı işgal görmüş bir halk idik. Çünkü şunu bilfiil tecrübe ile yaşayarak öğrenmiş oluyorduk: Yabancının iyisi olmaz; "iyi yabancı" diye birşey yoktur. Bir insanın insan haysiyeti ile yaşayabileceği en iyi yer, kendi vatanından başkası değildir. Yine bu sebepten dolayı bi't-tecrübe öğreniyoruz ki, "beni idare eden zalim dahi olsa benden olmalıdır; benim zalimim, elin adilinden daha efdaldir." Yine bu sebepten dolayıdır ki, Demokrasi, Hak, Hukuk, İnsanlık konularında Devlet karşısında hep eleştirel, hatta zaman-zaman sert bir eleştirel tavır koymama rağmen, daima şunu savundum: Devlet'e yönelik bütün eleştirilerin tek bir hedefi ve gayesi olmalıdır: Daha "mükemmel" bir devlet. Bu şartı gözetmeyen her devlet eleştirisinden uzağım, hatta karşısındayım ve hatta yerine göre düşmanım; çünkü, itikaadıma göre, elinden devleti gidenin namusu da, şerefi de, nikahı da sakatlanmakta ve hatta birçok hallerde zail olmaktadır.
***
Her Bayburtlu gibi benim için de Rus, kelimenin tam manasıyla ürpertici ve itici bir mana taşımıştır; "Rus" demek, bizatihi "kötü" demektir, "düşman" demektir; hatta bu gibi ifadeler Rus'u tanıtmak ve tanımlamak hususunda kifayetsiz kalır; sözgelimi, haddizatında Rus "kötü" veya "düşman" değildir, daha fazla birşeydir, mesela "kötülük"tür, "düşmanlık"tır; O, "kötü" ve "düşman"ın cisimleşmiş, teşahhus etmiş şeklidir.
Manevi dünyamın mimarı, cennet mekan rahmetli babam Mehmet Hocaoğlu, bana, sık-sık şunu söylerdi:
"Oğlum; ben daha henüz altı yaşında bir sabi iken Rus işgali yaşadım. Köyümüz, evimiz Ruslar tarafından yağmalandı; katliamlara şahit oldum. Kendi toprağımda Rus bayrağını, Rus askerini, Rus üniformasını gördüm. Kendi toprağımın kendi elimizden çıkışını gördüm. Bu bir dehşetti; bir felaketti; bu, bir insanın şahsiyetini elinden alan birşeydi. Bu işgal hafızamda öylesine derin ve ürkütücü bir şekilde yer etmiştir ki, rüyalarımda kabusu Rus işgali şeklinde görürüm."
***
Rus hakkındaki kanaatim bugün de değişmemiştir. Bütün Türk-Rus mücadeleleri tarihi, bize, çok net bir şekilde şunu göstermektedir: Rusya'nın son üç yüzyıllık büyümesi hep Türklerin ve Türkiye'nin zararına olmuştur; nitekim Rus topraklarının hemen-hemen tamamı, Türklerden alınan topraklardır. Umumi hükmüm ise şudur: Bu iki milletin menfaatleri birbiri ile zıt ve çelişkindir; onun için birisi çıkarsa diğeri inecektir.
Hürriyet, Din, Vatan, Devlet, Bayrak, Millet gibi ulvi değerlere olan düşkünlük ve bağlılık felsefi mülahazalarla değil, "hissediş" ile başlar. Bu hissin teşekkülünde, dar günlerin, felaketlerin ne kadar büyük bir ehemmiyeti vardır! Ben bunu bizzat kendi nefsimde yaşayarak öğrendim.
***
Fakat herşeye rağmen, "Kurtuluş" kutlamalarını doğru bulmadığımı söylemeliyim; zira, fikrimce, bu gibi kurtuluş bayramları, içeride daimi surette bir "kurtarılma psikolojisi"nin ve dışarıda ise, hassaten kendisinden kurtulduğumuz için bayram yapılan milletlerde "üstünlük duygusu"nun yaratılmasına sebep teşkil etmekte ve mesela "biz neymişiz be abi!" demektedirler.
Türk Milleti düşmanlarını - hem iç düşman ve hem de dış düşman - çok iyi bilmeli; ama başka yollarla.
***
Yüce Rabbimden ebediyete kadar hür olmasını dilediğim canım Bayburt'uma ve yiğit Bayburtlu'lara baki selam ve muhabbetler...
|