""Doğu ile Batı arasındaki köprü" gibi anlamsız bir iddiada bulunmaktan gurur duyan bu ülke, hiç olmazsa bu vesileyle, bunun, Batı'nın bittiği ama Doğu'nun da başlamadığı, hiçbir yere, hiçbir dünyaya ait olmayan; sadece kendisine has ve kendisini kendisi kılan bir kimliği ve kişiliği bulunmayan bir ülke olmak demek olduğunu hala idrak edemeyecek mi?"
Bu satırların kaleme alındığı saatlerde Amerika'nın Afganistan bombardmanının başlaması henüz üçüncü gününü dahi doldurmamış bulunmakta; herşey belirsiz; geleceğin nelere gebe olduğu hakkında hiç kimsede sahih bir fikir yok; içeride ve dışarıda, Dünya'nın "enformasyon piyasası"nda tedavüle sürülen, kimler tarafından ne şekilde imal edildiği ve nice sağlıklı olduğu meçhul emtiaya dayanarak, birbirini tutmayan ve birçoğu traji-komik olan tümen-tümen spekülasyonlar havalarda uçuşuyor. Sanki kendisi Amerikan ordusunun erkan-ı harbiye reisi imişçesine askeri stratejisi üzerine kallavi yorumlar yapanlardan tutunuz da bu savaş içerisinde mutlaka sıkı bir saf tutulmaması, Batı'nın menfaatlerinin acar ve gözü kara bir müdafii, Batılılardan fazla batılı olunulmaması halinde neler kaybedeceğimize dair boyunu posunu aşan Dede Korkut rollerine soyunarak "haydi ne duruyonuz gayri" diyen ajan provakatörlere, kraldan fazla kralcılara varıncaya dek akıl küpü uzmanlardan geçilmiyor.
***
Bendenizin naçiz kanaatince, şimdilik yapılması mutlaka elzem olan şeylerden birisi, hatta birçok bakımdan birincisi, ilk önce asıl savaşı kendi ruhlarımızda, kendi zihniyetlerimizde vermek; bu mühim hadiseyi heba edilmemesi gereken ciddi bir fırsat olarak telakki ederek kendi-kendimizle hesaplaşmak ve "ne yaptık; nerede ve ne gibi hata(lar) işledik; şimdi ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz" suallerine cevap aramak olmalıdır.
İmdi; naçiz fikrimce, bu savaşın bizde, "biz kimiz" sorusunu uyandırmasını beklerdim; henüz beklentim tahakkuk edebilmiş değil. Evet: Biz kimiz ve toz dumanın birbirine karışmaya başladığı bu hay ü huy ortamında, neredeyiz, nerede bulunmalıyız? Biz, hangi toprağa, hangi kültüre, hangi coğrafyaya aitiz? Belki de sorunun biraz daha ağırlaştırılması faydalı olacaktır: Bizim gerçekten "biz" denmeye müstahak bir kimliğimiz ve bir kişiliğimiz var mı? Türkiye dünyanın neresinde? "Doğu ile Batı arasındaki köprü" gibi anlamsız bir iddiada bulunmaktan gurur duyan bu ülke, hiç olmazsa bu vesileyle, bunun, Batı'nın bittiği ama Doğu'nun da başlamadığı, hiçbir yere, hiçbir dünyaya ait olmayan; sadece kendisine has ve kendisini kendisi kılan bir kimliği ve kişiliği bulunmayan bir ülke olmak demek olduğunu hala idrak edemeyecek mi? Yine bu vesileyle, bu ülkenin aydınları, gözlerini kapatan kataraktları yırtıp atarak, nasıl da çok önemli iflasların yaşandığını farkedemeyecekler mi? Afgan Harbi'nin kör gözlere sokarcasına ızhar ettiği en mühim gelişme, belki de bu iflaslar!
İşbu "iflas" meselesi de nedir diye sual edilecek olursa, bunları şimdilik üç adetle sınırlandırıyorum: Türkiye Cumhuriyeti'nin Devlet olarak iflası; Milliyetçiliğin İflası ve İslamcılığın İflası.
BİR: Senelerden beri yardım ve iane ile ayakta durmaya çalışan, daha henüz seksen yaşını doldurmadan dizlerinin fermanı kesilen, normal şartlar altında ancak belki nezle olunacak bir soğuk algınlığından yataklara serilen, redd-i miras ettiği Osmanlı'nın döktüklerini dahi toparlamaya, tozuna dahi yetişmeye mecal getiremeyen; değil otuz sene, altı ay sonrasını bile göremeyen; dünyada hiçbir siyasi denklemde ciddiyeti haiz bir yeri ve ağırlığı bulunmayan ve "Batı ve Avrupa" maniasını kendisini AB'ye teslim etmeye kadar vardıran Türkiye Cumhuriyeti, gerçek bir iflas ile karşı-karşıya bulunmaktadır. Korkut Tuna, "Devlet, siyasilerimizin elinde eski Devlet olmaktan çıkmıştır" diyor ["Küreselleşme ve Hükümranlık Hakları"., Türkiye Günlüğü., Sayı: 65,, Bahar 2001-02]. Ben daha da ileri gidebilirim: Devlet, batan bir şirket gibi, kendi-kendisini tasfiye ediyor! İşte, halisüddem İflas!
İKİ: Milliyetçilik gibi soylu bir entellektüel ve siyasi akım, bizzat bu akımın önderleri - hassaten siyasi önderleri - tarafından feci bir iflasa maruz bırakılmış, namusu paymal edilmiştir. Bu konuda başka zamanlarda ve zeminlerde ziyadesiyle mürekkep ve nefes tükettiğimden, bu daracık mekanı heder etmemek için, Türkiye karanlıklara doğru sürüklenirken dut yemiş gibi bülbül susan, ıslah olma kaabiliyetini kaybetmiş bu makule hakkında başka birşeyler söylemeyi şimdilik zait addediyorum.
ÜÇ: Siyasi ve kültürel İslam'ın nasıl ciddi ve derin bir iflas içerisinde bulunduğu bu hadiseler vesilesiyle bir kere daha gözler önüne serilmiştir. Aşırı derecede büyük ve abartılı romantik iddialarla yola çıkan İslamcılık hareketinin entellektüel ve siyasi kadroları bir müddet sonra karşılaşmış oldukları sıkıntılar karşısında vekarlı duruşlar vaz' edememiş, kendilerine oy veren milyonları kendi kaderlerine terketmekten hazer etmemiş; daha dün savundukları tezlerini birer-birer red ve terketmekte, Avrupa Birliği'ne başvurmayı "uşaklık ruhunun bir tezahürü" olarak nitelendirdiklerini unutarak bu defa da tam aksi istikaamete sapmakta, romantik ve ciddiyetsiz Batı karşıtlığından bir o kadar romantik ve aynı derecede ciddiyetsiz Batı yandaşlığı, "Avrupacılık" rolüne soyunmakta hiçbir mahzur görmemiştir. Bu hareketin saplandığı "romantik ve hülyalı Batıcılık ve AB'cilik", ilk ağır darbeyi AİHM'nin RP'nin kapatılmasıyla yemiş; bu şokun getirdiği travma atlatılamadan karşılarına, kendilerini iki cami' arasında bırakan "Crusade" çıkmıştır. Şimdi bu akımın siyasi ve entellektüel önderlerinin ne diyeceğini bilemez şaşkın hali işte bu feci iflasın en son belgesidir.
***
Yukarıya sıkştırarak tadat etmeye çalıştığım bu iflaslar, kendi zatlarından ileri gelmekte değildir; ne Devlet, ne Milliyetçilik ve ne de İslamcılık zatı itibariyle iflas edicidir; vuku' bulan iflas, tamamiyle konjonktüreldir. İflas eden, "bu milliyetçilik"tir, "bu islamcılık"tır; bizatihi "milliyetçilik" ve "İslamcılık" değil. Ancak, "bu devlet"in iflası ile "devletin iflası" aynı şeydir; vakıa bugün burada "bu devlet" iflas ederse, yarın bir başkası çıkar; ama bunun için bütün bir milletin ateşle imtihandan geçmesi gerekir.
***
Afgan dağlarına bomba yağıyor; Bush, on sene sürecek bir Crusade'dan söz ediyor; dünya yeniden kurulma süreci yaşıyor; ama biz yarın Dolar'ın kaç lira olacağının cevabını bilemediğimiz gibi, "kim" olduğumuzu, nereye gittiğimizi, kimlerle partner olduğumuzu dahi bilmiyoruz; bence bunlar, Amerikan ordusunun savaş stratejilerini tartışmak gibi haddimizi aşan konulardan daha mühim.
|