"Hiçbir vicdan, terörün hiçbir nevini hiçbir surette tasvib edemez. Eyvallah!....Fakat, acaba, gerçek bu kadarcık mı ve her şey bu kadar basit mi?"
Amerika'da vuku' bulan dehşetengiz terörist eylem, Dünya ve Türk kamuoyunda takdim edildiği şekliyle, sureta, bütün derinlikli düşünceleri lüzumsuz bir zihin lüksü haline getirecek derecede basit, açık ve net: ABD, şiddetli, vahşi, merhametsiz, insanlık-dışı, bir o kadar gözü-kara ve dahi fevkalade sofistike bir "uluslar-arası terör" saldırısına maruz kalmıştır. Ancak, bu saldırıda her ne kadar görünür hedef ABD ise de, asıl hedef, bütün insanlıktır, hür dünyadır, medeniyettir, demokrasidir. Şu halde, zahiren ABD'nin, batınan bütün insanlığın ve medeniyetin düşmanı olan terörizm ve teröristler ve onların besleyicileri, finansörleri, yardımcıları, yatakçıları mutlaka ve behemehal ve dahi ibret-i alem olacak bir şekilde cezalandırılmalı, insanlık haysiyeti kurtarılmalıdır; bu husus, her insanın olduğu gibi, her devletin ve medeniyetin en tabii hakkı olan kendisini müdafaa hakkının zaruri ve itiraz edilemez bir neticesidir. Aksi halde, sadece ABD'nin menfaatlerinin ciddi bir şekilde haleldar olmasından ve prestijinin telafisi mümkün olmayacak bir yara almasından da öte, en kötüsü, terörizm cesaretlendirilmiş, barbarlık ödüllendirilmiş, insanlık aşağılanmış olacaktır.
Buraya kadar, yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız hususlara, prensipler düzeyinde hiçbir ciddi itirazın vaki olması düşünülemez. Hiçbir vicdan, terörün hiçbir nevini hiçbir surette tasvib edemez. Eyvallah!....
Fakat, acaba, gerçek bu kadarcık mı ve her şey bu kadar basit mi? Olabilir de olmayabilir de; ama unutmayalım ki, her şey göründüğü gibi basit veya basite indirgenebilir olsaydı bilim diye birşey de olmazdı. Şu hale göre, dünyada yeni savaş rüzgarlarının esmeye başladığı bir ortamda, her ne kadar şahsen elimizden birşey gelmese de, dünya medyalarında pişirilip kotarılarak önümüze konan fikirleri hemen sorgusuz-sualsiz yalayıp yutmak yerine, kudretimiz muktezasınca teemmülle düşünmek mecburiyetindeyiz.
***
İmdi; şahsi kanaatim odur ki, Şair'in, "Akıl olmazların zoru içinde / Üstüste sorular soru içinde" mısralarıyla ifade ettiğine benzer bir durumla karşı-karşıya bulunmaktayız.
Öncelikle, şu anda, başka ve belki de daha tehlikeli bir terörün de, dünya medyası tarafından icra edilmekte olduğunu belirtmek gerekir: Piyasada tedavüle sürülen enformasyonlar, zihinleri aydınlatmak yerine teşevvüş ve iğtişaşa sevkediyor; işte bu, ap-açık bir terördür. Bilgilerin ve açıklama modellerinin sıhhati, sağlamlığı, bilgi kaynaklarıyla doğru orantılı olduğuna göre, böylesine terörize ve kaotik bir enformasyon ortamından, hadisenin gerçek yüzünün ortaya çıkarılması nasıl mümkün olabilir? Çok müşkil!
Dikkat etmeliyiz ki, ABD, bütün dünyayı, kendisinin dahi 'şüpheli' olduğunu söylediği bir faile doğru yöneltmekte ve bütün dünyayı, sağlam olmayan bir bilgi üzerine kurgulanmış bir harbe doğru sürüklemek istemektedir. Filhakika, hadisenin bir terörist eylem olduğu şüpheden ari, açık ve seçik ise de, tetikçi faillerin ve terör teşkilatının kimliği kesin olmaktan uzaktır. Nitekim şu ana dek, bu hususlarda ve hadisenin cereyan tarzı hakkında sıhhatli açıklamalar yapılabilmiş, "kuvvetli deliller" rivayetinden maada ortaya fazla bir bilgi ve belge konabilmiş değildir. Afganistan'ın başına çöreklenmiş bulunan ve İslam adına İslam'ı katleden Taliban eşkıyasına ve onun kol-kanat gerdiği Usame bin Ladin'e ve onun zulümlerine karşı olmak başka bir mevzu, kesişn olmayan hedeflere yönelmek ve bir zulme başka bir zulüm ile cevap vermeyi tasvib etmek başka bir mevzu. Ya yarın, tarih, asıl faillerin başkası olduğunu tevsik edecek olursa, o zaman ne gibi bir cevap verilecektir? Yoksa, Dünya'nın efendileri, mağdurların öfkesini teskin etmek için, asıl suçlu bulununcaya kadar eline geçen ilk kişiyi asan ve sonra da "gerçek kaatili bulursak o zaman da onu asarız" diyen Karakuş'un rolüne mi soyunmakta?
***
Türkiye'ye gelince: Bu karma-karışık ortamda Türkiye için yerine getirilmesi mutlak elzem olan çok şey var; ama ilk ve kaçınılmaz olanı, içimizde bulunan "Amerikalılardan fazla Amerikancı" casuslara ve onların sıtma görmemiş gür sesleriyle bağıra-bağıra yaptıkları "haydi ne duruyoruz; hemen atılalım", "vur, sil, süpür" şeklindeki seviyesiz kışkırtmalarına karşı fevkalade müteyakkız olmak, hatta onların dediğinin tam tersini yapmaktır.
Bizler, mutlaka ve behemehal, Dünya'nın gerçekte nereye doğru gittiğini, daha doğrusu sürüklendiğini iyice anlamalıyız. Tekrar soralım: Gerçekte neler oluyor ve hakikaten, Dünya nereye sürükleniyor? Bu hengame, bana, Nazilerin "Köhne dünya titriyor / Yeni bir harp istiyor" şeklindeki marşlarını çağrıştırıyor.
Herşeyden önce kendimizi düşünmeliyiz; önce can, sonra canan! Ortada harp-darp yokken bile diz-üstü çök(ertil)en ekonomisiyle, zayıflamış sosyal bünyesiyle, akıllara ziyan kötü ve Halk'tan kopuk yönetimiyle, Türkiye'nin, başı-sonu belirsiz bir maceraya dayanacak gücü var mı, Allah aşkına? Körfez Harbi'nden sonra uğradığımız zararların "ehemmiyetsiz" olduğunu savunan "Amerikalılardan fazla Amerikancı"lara inat, bütün bunları çok iyi düşünmeliyiz. Söylenecek çok şey var; lakin, illa ki ve muhakkak şunu da düşünmeliyiz derim: "Partnerlerimiz kim?". Şimdi "terör" kendi canlarını yakınca dünyayı ayağa kaldıranlar, NATO içindeki müttefikleri Türkiye'nin ve Türklerin düşmanı olan terörist PKK'nın kurucusu, finansörü, baş hamisi değil miydi, ve el'an da öyle değil midir? Hiç ar-haya etmeden, şu anda dahi, bizim teröristlerimize "özgürlük savaşçısı" ünvanı veren ve PKK-TV'nin kendi topraklarından yayınına izin veren kim? Bu adamlara nasıl güvenirsiniz, yahu!
Siyaset, "menfaat"tir ve "başarı"dır. Yüksek insanlık ideallerine elbette "evet"; ama, "kalkın dediler kalktık / onlar oturdu biz ayakta kaldık" şaşkolozluğuna düşmemek için, hiçbir "yüksek idealin" ülkemizin ve milletimizin menfaatlerinden daha değerli olamayacağını temel prensip olarak kabul etmeli ve bütün tazammun ve şumulü ile, kaç koyup kaç alacağımızı iyice hesaplamalıyız.
|