I: Zaman gazetesine gönderilen yazının başlığı "Osmanlı'nın Ağır Gölgesi ya da Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe" olup bu başlık editor tarafından değiştirilmiş; ayrıca yazı bir miktar kısaltılmış ve son paragraf tamamen çıkarılmıştır. Yazının orijinal şekli bu basılı metinden sonradır.
II. Spot ve resim editor tarafından metne konmuştur.
D. Hocaoğlu.
BASILI (KISALTILMIŞ) METİN
Spot:
11 Eylül'de İkiz Kuleler berhava edildiğinde hemen herkes "mazlum Amerika"nın yanındaydı; Afganistan Harbi bu psikolojik ortamda dikkat çekmedi; ancak, şimdi ikincisinde dünya yeni yeni aymaya başladı; fakat yeterli olmaktan çok uzak. İşin doğrusu şu ki, dünya, eğer önlemeyecek olursa bundan sonra yaşanacakların yanında şimdikilerin adının bile geçmeyeceği derin bir krizin daha henüz başında.
II. Bush, apaçık bir komplo görüntüsü veren şaibeli 11 Eylül hadisesini "21'inci Yüzyılın İlk Harbi" olarak tarif etmişti; ancak, Stratejik ve Milli Araştırmalar Merkezi Başkan Yardımcısı Kurt M. Campbell kısa bir müddet sonra, 2002 kışında, kışkırtıcı makalesinde daha gerçekçi bir tanımlama getirdi: "Küreselleşmenin İlk Harbi"[*]. Campbell'e göre, "Yirmibirinci yüzyılın (bu) ilk harbi aynı zamanda küreselleşmenin de ilk büyük harbidir!" Lütfen dikkat: Henüz "ilk"! Demek ki bir harpler serisi ile karşı karşıyayız.
11 Eylül'de İkiz Kuleler berhava edildiğinde hemen herkes "mazlum Amerika"nın yanındaydı; Afganistan Harbi bu psikolojik ortamda dikkat çekmedi; ancak, şimdi ikincisinde dünya yeni–yeni aymaya başladı; fakat yeterli olmaktan çok uzak. İşin doğrusu şu ki, dünya, eğer önlemeyecek olursa bundan sonra yaşanacakların yanında şimdikilerin adının bile geçmeyeceği derin bir krizin daha henüz başında.
Fakat fikrimce mes'ele göründüğünden daha karmaşık; Global Crusade, ABD ile başlayıp bitmeyecek ve kezalik, şimdi yalnızca ABD'nin yürüttüğü, ancak, dişi kesmeye başladığında AB'nin de ondan geri kalmayacağı bu saldırganlıkların önünde karşı koyacak bir gücün bulunmayışı, kendisini en fazla bizim coğrafyamızda hissettiriyor. Çünkü en büyük kolonyal/emperyal iştihayı celp eden bölge burası; çünkü en büyük ve en derin ihtilafların bölgesi burası ve yine çünkü, bütün bunlara karşılık, kendisine yönelmiş müstevlilere en az direnme gücüne sahip olan ve bu yüzden de ensesine en kolay diş geçirilebilecek bölge de burası. Birincisi çok rahatlıkla anlaşılabilir bir olgu: "Bölge", gerek stratejik konumu ve gerekse de sahip bulunduğu zenginlikleri ile aç kaplanları tahrik eden bir ceylanı andırıyor. Diğerlerine gelince; bunları hem kavramak için daha ileri ve sıra–üstü bir zekaya ihtiyaç var, hem de kavranan hakikati açıkça ifade edebilecek samimiyete ve risk alabilecek yüreğe: Bölge, Doğu ile Batı arasındaki derin ihtilafların çözüleceği 'Gordion Düğümü'dür ve İskender–i Zaman rolüne soyunan II. Bush bu kördüğümü kılıçla kesmek istiyor. Hepsi birbirine içten sımsıkı bağlı bu sebeplerin en zor kavranabilen ve en zor itiraf edilebilecek olan üçüncüsüne gelince: Bölgenin zilleti, Osmanlı'dan mahrum olmasının tevlid ettiği vahim bir neticeden başkası değildir. "Acaba Osmanlı ayakta olmuş olsaydı, bu facialar yaşanabilir miydi?" sorusuna hangi vicdan sahibi "hayır" diyebilir ki?
İçindeki bütün kompleksleri yenebilen zeka sahibi herkes açıkça itiraf etmelidir ki, Osmanlı, bölgenin kolonize edilmesinin ve yağmalanmasının önündeki en büyük ve hatta tek engeldi; trajedi, onun irtihali ile başladı. Şu halde: Bir asır önce onun dev bir transatlantik gibi etrafında anaforlar yaratarak tarihe gömülmesinin akabinde, sınırları müstevlilerin cetvelleri ile çizilerek sun' ile dizayn edilen ve hiçbir müessiriyyeti bulunmayan ve bulunamayacak olan (bir kısmı aşiretten bozma) devletçikler arasında paylaşılan -daha doğrusu, paylaştırılan- bölge, Osmanlı'nın tarihi misyonunu üstlenen yeni bir yapıya kavuşturulamadığı takdirde bu facialar serisinin daha da katmerlenerek büyümesinden başka bir netice beklenemez.
Evet: Osmanlı'nın tarihi misyonunu üstlenen yeni bir yapı! "Osmanlı Milletler Topluluğu" (Ottoman Commonwealth) ile ifade etmeye çalıştığım husus budur: Dünya haritası hükümran güçler tarafından yeniden çizilirken Osmanlı'ya tekrar müracaat etmek!
"Ottoman Commonwealth" ve "Pax Ottomana"
Büyük güçlerin birçok özelliklerinden birisinin de, ortadan kalktıktan sonra meydana getirmiş oldukları "tarihi gravitasyon" etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu özellikleri ile onlar, kozmolojideki kara deliklere analogdurlar: Ortadan kalktıktan, real fiziki varlıkları batıl olduktan, kısacası, "şimdi ve burada olan" şeklinde tarif edilen ampirik realiteleri yok olduktan sonra dahi, gerek sahip bulundukları 'gravitasyon' (çekim, cazibe) ve gerekse de bırakmış oldukları 'vakum' gibi özellikleri ile "şimdi ve burada olan"ı, diğer bir ifade ile günümüzü belirlemeye devam ederler.
İşte, Osmanlı'nın yıkılması da böyle bir sonuç yaratmıştır: O, fiziki varlığı itibariyle tarih olmuştur, ama hem el'an hüküm–ferma olan cazibe alanı ve hem de yeri doldurulamayan vakumu tarihten günümüze uzanmakta ve günümüzü ve geleceğimizi, hal'i ve istikbal'i tayin etmektedir.
David Fromklin, bu gerçeğe "Osmanlı Hayaleti" diyor: Bush'un her yerde karşısına çıkan ürkütücü bir hayalet![**] "Hayalet" itici ve pejoratif bir terim; bence doğrusu "ağır gölge"olmalı: "Osmanlı'nın Ağır Gölgesi"! Osmanlı'nın bütün hükümranlık alanları gibi bölge de onun ağır gölgesinin altındadır, o gölgeden çıkamamışlardır, çıkamazlar da.
İmdi: Geçen geçmiştir, değiştirilemez, geri getirilemez, aynen ihya edilemez; ancak, tarihte de fizik–dünyada olduğu gibi belirlenebilir kanunlar bulunup–bulunmadığı tartışmasını irdelemeye girişmeksizin kestirmeden giderek ve şayet aksi varid olsaydı tarihin bir kaos olması gerektiğini ve bunun ise hilkate muhalif olduğunu düşünerek, buradan da onun gelecek için de cari olacak bazı düzenli olgular sunabildiğini ve binaenaleyh bir ibretler kitabı hükmünde addedilebileceğini ve kendisinden dersler çıkarılabileceğini kabul edebiliriz, etmeliyiz de; dersler alabiliriz, almalıyız da!
***
Şimdi Osmanlı yok; ama biz, tarih felsefesinin başka bir temel prensibi olan "anlama"yı terk etmeden, tarih üzerine hipotezler geliştirerek oradan günümüze ilişkin çok şeyler çıkarsayabiliriz. Tarihe dönüş yok; ancak, hipotetik tarih, bize, bölgenin felahı için, çok farklılaşmış şartlar altında olsa da Osmanlı'nın misyonunu yeni dünya ahval ve şeraiti tahtında ifa edecek yeni bir yapılanmanın, "Ottoman Commonwealth"in te'sisinin zaruri olduğunu göstermektedir.
Şüphesiz çok zor bir proje bu; zira önce, bölge ülkelerinin aydın ve yönetici elitlerinin, bölgenin bu gelişinden hayırlı bir gidiş ihraç edilemeyeceğini, bölgenin sadece bugün için değil gelecekte de her zaman için emperyal–kolonyal güçlerin hakimiyet ve çatışmalarının alanı olacağını; organizasyonsuz, tek başlarına kaldıkları, yani bugüne dek geldikleri gibi gitmeye devam ettikleri müddetçe her zaman için yüksek güçlerin kuklaları ve avları olmaya mahkum olduklarını idrak etmelerini şart kılmakta olduğu gibi, bölge ülkelerinin bir istikbal projesi, bir medeniyet projesi fikri taşımasını da şart kılmaktadır.
Ve yine şüphesiz çok zor bir proje; her şeyden önce Osmanlı'nın yaratmış olduğu kuvvet alanının hala cazibe kadar defia ve ürperti hasıl ettiğini de unutmamak gerekmektedir; gölgenin ağırlığı bundan mütevelliddir. Asli varisi Türkiye Cumhuriyeti'nin dahi heybetli gölgesinden ürktüğü ve kutlu hatırası ile kavgalı olduğu, kendi meşruiyetini reddinde aradığı Osmanlı'nın cazibeli ve fakat ürpertici ihtişamının Arap devletleri ve hele İran için ne anlama geleceğine bilhassa dikkat edilmelidir.
Ama aynı zamanda kolaylık yanları da ziyadece: Elitler arasında tepede yürütülen kavganın tabanda fazla makes bulacağına ihtimal vermiyorum; ortak olan öylesine çok şey var ki, yapıştırmak için aşırı zorlamalara ve ayrıca kuvvetli sun'i çimentolara pek de ihtiyaç olmasa gerek.
Bu noktada, bölge ülkelerinin elitlerinin, şimdilik, bir örnek olmak üzere, Avrupa Birliği'nin "Kurucu Babalar" olarak anılan büyük beyinlerini etüt ederek işe başlamalarında fayda görüyorum.
Bunun için de ilk ve ön şartın, tabii lider Türkiye en başta olmak üzere, bölge ülkelerinin Osmanlı ile barışmak ve kendi aralarında, samimiyet ve ihlas ile, kalıcı bir barış için kolları sıvamak olduğunu düşünmekteyim; içinde müstakbel çatışmaların tohumlarını taşımayan bir "ebedi barış"; bir "Osmanlı Barışı", bir "Pax Ottomana".
"Ottoman Commonwealth"e giden yol, "Pax Ottomana"dan geçecektir!
[*] Kurt M. Campbell, "Globalization's First War?" The Washington Quarterly, Volume: 25, Issue: 1, Winter 2002, pp.7–14
[**] David Fromklin, "The World; A World Still Haunted by Ottoman Ghosts", The New York Times, 9 Mart 2003. Bu yazının tercümesi için, bkz: "Bush ve Osmanlı Hayaleti", Zaman., 12 Mart 2003
ASIL METİN
Osmanlı'nın Ağır Gölgesi
ya da
Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe
Küresel Harpler Serisi ve Savunmasız Dünya
II. Bush, apaçık bir komplo görüntüsü veren şaibeli 11 Eylül hadisesini "21nci Yüzyılın İlk Harbi" olarak tarif etmişti; ancak, Stratejik ve Milli Araştırmalar Merkezi (CSIS: The Center for Strategic and International Studies) başkan yardımcısı Kurt M. Campbell kısa bir müddet sonra, 2002 kışında, kışkırtıcı makalesinde daha gerçekçi bir tanımlama getirdi: "Küreselleşmenin İlk Harbi"[*]. Campell'e göre, "Yirmibirinci yüzılın (bu) ilk harbi aynı zamanda Küreselleşme'nin de ilk büyük harbidir!". Lutfen dikkat: Henüz "ilk"! Demek ki bir harpler serisi ile karşı-karşıyayız. Öyleyse ya sonrakiler? Sonrakinin ilki Afganistan'dı; şimdi ikincisini yaşamaktayız.
11 Eylül'de İkiz Kuleler berhava edildiğinde hemen herkes "mazlum Amerika"nın yanındaydı; Afganistan Harbi bu psikolojik ortamda dikkat çekmedi; ancak, şimdi ikincisinde dünya yeni-yeni aymaya başladı; fakat yeterli olmaktan çok uzak. İşin doğrusu şu ki, Dünya, eğer önlemeyecek olursa bundan sonra yaşanacakların yanında şimdikilerin adının bile geçmeyeceği derin bir krizin daha henüz başında: En büyük "haydut devlet"e dönüşmeye başlamış bulunan ABD, Küresel Harpler serisinin, diğer bir ifade ile "Global Crusade'in ikinci ravundunda; ve Dünya savunmasız.
Fakat fikrimce mes'ele göründüğünden daha karmaşık; Global Crusade, ABD ile başlayıp bitmeyecek ve kezalik, şimdi yalnızca ABD'nin yürüttüğü, ancak, dişi kesmeye başladığında AB'nin de ondan geri kalmayacağı bu saldırganlıkların önünde karşı koyacak bir gücün bulunmayışı, kendisini en fazla bizim coğrafyamızda hissettiriyor. Çünkü en büyük kolonyal/emperyal iştihayı celbeden bölge burası; çünkü en büyük ve en derin ihtilafların bölgesi burası ve yine çünkü, bütün bunlara karşılık, kendisine yönelmiş müstevlilere en az direnme gücüne sahip olan ve bu yüzden de ensesine en kolay diş geçirilebilecek bölge de burası. Birincisi çok rahatlıkla anlaşılabilir bir olgu: "Bölge", gerek stratejik konumu ve gerekse de sahip bulunduğu zenginlikleri ile aç kaplanları tahrik eden bir ceylanı andırıyor. Diğerlerine gelince; bunları hem kavramak için daha ileri ve sıra-üstü bir zekaya ihtiyaç var, hem de kavranan hakikati açıkça ifade edebilecek samimiyete ve risk alabilecek yüreğe: Bölge, Doğu ile Batı arasındaki derin ihtilafların çözüleceği Gordion Düğümü'dür ve İskender-i Zaman rolüne soyunan II. Bush bu kördüğümü kılıçla kesmek istiyor. Hepsi birbirine içten sımsıkı bağlı bu sebeplerin en zor kavranabilen ve en zor itiraf edilebilecek olan üçüncüsüne gelince: Bölge'nin zilleti, Osmanlı'dan mahrum olmasının tevlid ettiği vahim bir neticeden başkası değildir. "Acaba Osmanlı ayakta olmuş olsaydı, bu facialar yaşanabilir miydi" sorusuna hangi vicdan sahibi "hayır" diyebilir ki?
İçindeki bütün kompleksleri yenebilen zeka sahibi herkes açıkça itiraf etmelidir ki, Osmanlı, Bölge'nin kolonize edilmesinin ve yağmalanmasının önündeki en büyük ve hatta tek engeldi; trajedi, O'nun irtihali ile başladı. Şu halde: Bir asır önce O'nun dev bir transatlantik gibi etrafında anaforlar yaratarak tarihe gömülmesinin akabinde, sınırları müstevlilerin cetvelleri ile çizilerek sun' ile dizayn edilen ve hiçbir müessiriyyeti bulunmayan ve bulunamayacak olan (birkısmı aşiretten bozma) devletçikler arasında paylaşılan - daha doğrusu, paylaştırılan - Bölge, Osmanlı'nın tarihi misyonunu üstlenen yeni bir yapıya kavuşturulamadığı takdirde bu facialar serisinin daha da katmerlenerek büyümesinden başka bir netice beklenemez.
Evet: Osmanlı'nın tarihi misyonunu üstlenen yeni bir yapı! "Osmanlı Milletler Topluluğu" (Ottoman Commonwealth) ile ifade etmeye çalıştığım husus, budur: Dünya haritası hükümran güçler tarafından yeniden çizilirken Osmanlı'ya tekrar müracaat etmek!
"Ottoman Commonwealth" ve "Pax Ottomana"
Büyük güçlerin birçok özelliklerinden birisinin de, ortadan kalktıktan sonra meydana getirmiş oldukları "tarihi gravitasyon" etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu özellikleri ile onlar, kozmolojideki kara deliklere analogdurlar: Ortadan kalktıktan, real fiziki varlıkları batıl olduktan, kısacası, "şimdi ve burada olan" şeklinde tarif edilen ampirik realiteleri yok olduktan sonra dahi, gerek sahip bulundukları Gravitasyon (çekim, cazibe) ve gerekse de bırakmış oldukları Vakum gibi özellikleri ile "şimdi ve burada olan"ı, diğer bir ifade ile günümüzü belirlemeye devam ederler.
İşte, Osmanlı'nın yıkılması da böyle bir sonuç yaratmıştır: O, fiziki varlığı itibariyle tarih olmuştur, ama hem el'an hüküm-ferma olan cazibe alanı ve hem de yeri doldurulamayan vakumu Tarih'ten günümüze uzanmakta ve günümüzü ve geleceğimizi, Hal'i ve İstikbal'i tayin etmektedir.
David Fromklin, bu gerçeğe "Osmanlı Hayaleti" diyor: Bush'un her yerde karşısına çıkan ürkütücü bir hayalet![**] "Hayalet" itici ve pejoratif bir terim; bence doğrusu "ağır gölge"olmalı: "Osmanlı'nın Ağır Gölgesi"! Osmanlı'nın bütün hükümranlık alanları gibi Bölge de O'nun ağır gölgesinin altındadır, o gölgeden çıkamamışlardır, çıkamazlar da.
İmdi: Geçen geçmiştir, değiştirilemez, geri getirilemez, aynen ihya edilemez; ancak, Tarih'te de Fizik-Dünya'da olduğu gibi belirlenebilir kaanunlar bulunup-bulunmadığı tartışmasını irdelemeye girişm eksizin kestirmeden giderek ve şayet aksi varid olsaydı Tarih'in bir kaos olması gerektiğini ve bunun ise hilkate muhalif olduğunu düşünerek, buradan da O'nun gelecek için de cari olacak bazı düzenli olgular sunabildiğini ve binaenaleyh bir ibretler kitabı hükmünde addedilebileceğini ve kendisinden dersler çıkarılabileceğini kabul edebiliriz, etmeliyiz de; dersler alabiliriz, almalıyız da! Evet, mükerreren, Geçen geçmiştir, ama hiçbir insanlık tecrübesi boşa gitmiş olamaz; Geçen değiştirilemez; ama Gelecek henüz gelmemiştir, ellerimizdedir; O'nu inşa edecek olan Bizler'iz: Tarihten elde edeceğimiz kaanunlar ve dersler ile.
***
Şimdi Osmanlı yok; ama biz, tarih felsefesinin başka bir temel prensibi olan "anlama"yı terketmeden, tarih üzerine hipotezler geliştirerek oradan günümüze ilişkin çok şeyler çıkarsayabiliriz.
Bu sayfanın hacmi geniş bir tahlili imkansız kılıyor, o sebeple daha kestirmeden gitmeliyim. Evet: Tarih'e dönüş yok; ancak, Hipotetik Tarih, bize, Bölge'nin felahı için, çok farklılaşmış şartlar altında olsa da Osmanlı'nın misyonunu yeni dünya ahval ve şeraiti tahtında ifa edecek yeni bir yapılanmanın, "Ottoman Commonwealth"in te'sisinin zaruri olduğunu göstermektedir.
Şüphesiz çok zor bir proje bu; zira önce, Bölge ülkelerinin aydın ve yönetici elitlerinin, Bölge'nin bu gelişinden hayırlı bir gidiş ihraç edilemeyeceğini, Bölge'nin sadece bugün için değil gelecekte de her zaman için emperyal-kolonyal güçlerin hakimiyet ve çatışmalarının alanı olacağını; organizasyonsuz, tek başlarına kaldıkları, yani bugüne dek geldikleri gibi gitmeye devam ettikleri müddetçe her zaman için yüksek güçlerin kuklaları ve avları olmaya mahkum olduklarını idrak etmelerini şart kılmakta olduğu gibi, Bölge ülkelerinin bir istikbal projesi, bir medeniyet projesi fikri taşımasını da şart kılmaktadır.
Ve yine şüphesiz çok zor bir proje; herşeyden önce Osmanlı'nın yaratmış olduğu olduğu kuvvet alanının hala cazibe kadar defia ve ürperti hasıl ettiğini de unutmamak gerekmektedir; Gölge'nin ağırlığı bundan mütevelliddir. Asli varisi Türkiye Cumhuriyeti'nin dahi heybetli gölgesinden ürktüğü ve kutlu hatırası ile kavgalı olduğu, kendi meşruiyetini reddinde aradığı Osmanlı'nın cazibeli ve fakat ürpertici ihtişamının Arap devletleri ve hele İran için ne anlama geleceğine bilhassa dikkat edilmelidir.
Ama aynı zamanda kolaylık yanları da ziyadece: Elitler arasında Tepe'de yürütülen kavganın Taban'da fazla makes bulacağına ihtimal vermiyorum; ortak olan öylesine çok şey var ki, yapıştırmak için aşırı zorlamalara ve ayrıca kuvvetli sun'i çimentolara pek de ihtiyaç olmasa gerek.
Bu noktada, Bölge ülkelerinin elitlerinin, şimdilik, bir örnek olmak üzere, Avrupa Birliği'nin "Kurucu Babalar" (Founding Fathers) olarak anılan büyük beyinlerini etüd ederek işe başlamalarında fayda görüyorum.
Bunun için de ilk ve ön şartın, tabii lider Türkiye en başta başta olmak üzere, Bölge ülkelerinin Osmanlı ile barışmak ve kendi aralarında, samimiyet ve ihlas ile, kalıcı bir barış için kolları sıvamak olduğunu düşünmekteyim; içinde müstakbel çatışmaların tohumlarını taşımayan bir "ebedi barış"; bir "Osmanlı Barışı", bir "Pax Ottomana".
"Ottoman Commonwealth"e giden yol, "Pax Ottomana"dan geçecektir!
***
Hiç kuşkusuz çok zor bir proje ve hiç kuşkusuz bugünden yarına olacak gibi değil; ama yine hiç kuşkusuz dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar. Her iz'an sahibi anlamak zorunda ki, bu işin sonu yok, bu iş böyle gitmez; yine her iz'an sahibi anlamak zorunda ki, ya "Devlet" başa, ya "kuzgun" leşe! Ve dahi yine her iz'an sahibi anlamak zorunda ki, şimdi Kuzgun iş başında!
[*] Kurt M. Campbell., "Globalization's First War?"., The Washington Quarterly., Volume: 25, Issue: 1, Winter 2002., pp.7–14
[**] David Fromklin., "The World; A World Still Haunted by Ottoman Ghosts"., The New York Times., 9 Mart 2003. Bu yazının tercümesi için, bkz: "Bush ve Osmanlı Hayaleti"., Zaman., 12 Mart 2003., Çarşamba.,s.13
|