ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Üstüste Sorular Soru İçinde
Durmuş Hocaoğlu

Ayyıldız Gazetesi / 26.01.2000
Hizbullah kazıdıkça bereketleniyor; adeta, İstiklal Marşı'ndaki "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" mısraına şeytan tarafından yazılmış bir nazire, bir "şeytani mısra" gibi: "Kokmuş ceset fışkıracak, toprağı sıksan; kokmuş ceset."
 
Evet, Hizbullah kazıdıkça ve kazdıkça bereketleniyor; bereketlendikçe de ortalıktaki sorular da bereketleniyor; üstüste yığılıyor, kümeleşiyor ve zihinleri kazımaya başlıyor.
 
Üstad Necip Fazıl'ın buyurmuş olduğu gibi: "Üstüste sorular soru içinde."
 
Ortada henüz sorular var; henüz sadece sorular; henüz zayıf sorular ve henüz cevapları olmayan sorular. 
 
Sorular zayıf; zira, "sual ilmin yarısıdır" umumi hükmü muktezasınca, ellerde çokça ve kuvvetlice soru üretmeye müsait bilgi yok; ortalık bir mezbaha gibi, iğrenç bir korku filmi gibi, kokmuş, çürümüş ceset manzaralarıyla dolu; başka hemen-hemen hiçbir şey yok. Ben ki, Korku Edebiyatı, Korku Sineması düşkünüyüm; bu kokmuş, çürümüş, müstekreh ceset manzaraları bütün keyfimi kaçırdı, sinirlerimi bozdu; üstelik tam da akşam yemek saatinde... fesubhanallah!
 
Bendeniz, laf aramızda, gerçekten Korku Edebiyatı ve Korku Sineması düşkünüyümdür; ama asaletli olmak kaydıyla! Ama "gotik" olmak kaydıyla! Mesela tüyler ürperten, insanı koltuğuna çivileyen, geceleri musluktan damlayan su sesinden dahi - haydi "korkutan" demeyelim - huylandıran, harikulade bir Edgar Allan Poe hikayesine hayır denebilir mi? Ama azizler, orada kokmuş ceset yoktur ki!
 
... Bu Hizbullahçılar, besbelli ki estetikten mahrum kişiler.
 
***
 
Evet; estetik yok ama, karanlık çok.
Buyrunuz birkaç karanlık sual ve üstüste binmiş sualler kümesine mütevazı bir katkı da bizden:
  • Hizbullahçılar, acaba neden, PKK gibi yapıp da, bugüne kadar, pek istisnai haller hariç, Devlet kuvvetleri ile hiç çatışmaya girmediler? ...yoksa Devlet ile...; git başımdan kör şeytan.

 

  • Pekala; ya şuna ne demeli: Nasıl oluyor da, güvenlik kuvvetleri, bu kadar kısa zamanda bu kadar "hafriyat" yapabilecek bilgiye ulaşabiliyor? Yoksa, bütün bilgiler elde mevcut idi de acaba harekete geçilmesi için "müsait", daha doğrusu "münasip" bir vakit mi kollanmaktaydı? Şöyle, gürültüsü bazı şeyleri bastıracak bir sansasyon, mesela? Hani bazı soygun filmlerinde çok kullanılan bir sahne vardır: Gece yarısı bir büyük banka kasasının soyulması esnasında çıkacak gürültüyü bastırmak için, kurban seçilen bankaya çok yakın bir yerde sahte bir tamir ekibi gelerek, yol veya doğalgaz ya da buna mümasil bir şeyin tamiratını yaparmış gibi rol yapıp, kompresörlerle, ekskavatörlerle dehhaş bir gürültü saçarlar; bu esnada etrafa fiyaka satarlar, bağırır çağırırlar, hatta trafiği bile değiştirirler, hava atarlar, falan filan...; ama asıl maksat, içerideki soygunun maskelemek, delinen kasanın gürültüsünü bastırmaktır.
 
Şimdi; hani bu lanet olası kör şeytan (dikkat ettinizse, mel'unu onore etmemek için adını küçük harfle yazıyorum) akla getirmiyor değil; neden illa da bu vakit? Hakikaten, acaba, olması gereken vakit bu mu, yoksa birşeylerin gürültüsü bastırılmak, bir siyaset trafiğinin yönü değiştirilmek mi istenmekte?
 
Beni aşırı işkilli olmak, illa da her hususta muhalefet yapma saplantısına duçar olmak ile suçlayabilir ve mesela şöyle diyebilirsiniz: "Birader; takıntının ne lüzumu var; herşey ortada, ap-açık zahir bulunuyor". Güzel; ama bu gibi mülahazat, beni kolay-kolay ikna etmiyor, dostlar. Bana kalırsa "herşey ortada, ap-açık zahir" değil; ama, sanki "herşey ortada, ap-açık zahir imiş gibi" görünüyor; veya öyle görünmesi isteniyor. Hem, "her şey göründüğü kadar basit olsaydı, İlim diye bir şey olmazdı" diyor mealen Marks; vakıa siz şimdi o sakallının da bir nevi' şeytan olduğunu ileri sürebilirsiniz; hani yanlış da sayılmaz; ama ben, şeytan ya da mefisto, herkesin dinlenmesi taraftarıyım.
 
Efendiler: Kim ne derse desin, bu "gürültü bastırma ve trafik yönü değiştirme" işi bana çok ciddi görünüyor.
Bakınız:
 
1: Apo'yu unuttuk; hatta, PKK'nın siyasallaşmasını da unuttuk.
2: Dahasını da söyleyeyim mi: Kokmuş cesetlerle iştigal etmeyen PKK'nın belirli bir sempati topladığına dair bahse bile girerim; bana kalırsa, Hizbullah operasyonları, PKK'nın reytingini yükseltmiş bulunuyor. Hikayeyi hatırlayınız: Hani, ölü soyan babaya, oğul, soyduğu ölüleri kazıklamak suretiyle rahmet okutmuştur. Köylüler şöyle demişlerdir: "Vakıa, RAHMETLİ de ölü soyardı, ama soyduğu ölüye tutup da bir de kazık kakmazdı; iyi adamdı vesselam; Allah rahmet etsin." İşte, şimdi, çürümüş ve kokmuş cesetlerle kamuoyunun önünde teşhir edilen Hizbullah'a nisbetle PKK, kokmuş cesetsiz, "delikanlıca" (?) dövüşen militanlarıyla; silahlı - bazılarının ağzının suyu akarak kullandığı ifade ile söylersek, "gerilla" - mücadelesiyle; ve dahi teorisiyle; ve dahi bütün dünyaya yayılmış kravatlı (ve "sakalsız"; bu sakal işi de çok mühimdir ha!) kadrolarıyla; ve dahi Türkiye'nin emrinde olduğunu ilan eden örgütü ile; ve dahi, bir yıldan beri Türk halkından özür dileyen, zaten ana tarafından da "Türk" olan, ve günlerdir reklamı yapılan, Avrupa'nın adamı, ya da diğer bir ifadeyle, "Evropai Adam" niteliğini haiz, Kürt Mandelası Başkan Apo ile,... vesaire, vesaire...; handiyse herşeyi ile, çok sempatik duruyor.
 
Yanlış mı bu düşünce?
 
3: Şöyle de düşünülebilir: ....
      ... sütun bitiyor..
      ... en iyisi, hiç düşünmeden şu iki soruyu pat diye sorayım:
      Acaba bir dostluğun düşmanlığa inkılab etmesi gibi bir süreç midir yaşanan ve..
      ... Ağzımdan yel alsın; acaba bir "PKK LOBİSİ" filan mı var?
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 223,34 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim